12 Mart 2007 Pazartesi
BAŞKAN KÜÇÜKLER, "2018'E DE TALİBİZ"

--------------------------------------------------------------------------------
Başkan Küçükler TRT’ye açıkladı:
“Erzurum 2018’e de taliptir”
Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler, TRT ye yaptığı açıklamada, 2011 kış olimpiyatları için FISU’nun Erzurum’u tercih etmesinin tesadüfü olmadığını ifade etti. Palandöken’in dünya kayak merkezi olarak tescillendiğini hatırlatan Başkan Küçükler, “Erzurum artık 2018 kış olimpiyatlarına da taliptir” diye konuştu.
Palandöken’in tanıtımının da yapıldığı çekimlerde 2011 kış oyunlarının bölge ekonomisine katkılarına değinen Başkan Küçükler, 2011 ile Erzurum’un Uluslararası spor organizasyonları konusunda tecrübe sahibi olacağının altını çizdi. Erzurum olarak büyük bir sorumluluk üstlendiklerini ve bunun başarıyla tamamlanacağını vurgulayan Başkan Küçükler, şunları söyledi:
“ Erzurum ev sahipliği yapacak bu organizasyonun kentimize verilmesin en büyük nedenlerinden biri bu bölgenin coğrafi özelliğinin kayak sporuna uygun olmasıdır. Pistlerin mükemmel oluşu uzun kış süresi ve kaliteli toz karı Palandöken’in zirveye çıkaran diğer etkenlerdir. Bu oyunlara ev sahipliği yapmanın heyecanı içerisindeyiz. Şu an master planı hazırlanan Palandökene yapılacak birçok tesis sadece Erzurum’un değil, bölgenin kaderini değiştirecek nitelikte olacaktır.”
TÜRKİYE’NİN GÜCÜNÜ ORTAYA KOYACAĞIZ
Erzurum’da yapılacak 2011 kış olimpiyatları ile Türkiye’nin gücünün bir kez daha ortaya koyulacağını anlatan Başkan Küçükler, birçok ilklerin yaşandığı Erzurum’un bunu başaracağını vurguladı. Başkan şöyle devam etti:
“Erzurum her önemli vatan olayında yüzlerin çevrildiği bir ildir. Bağımsız Türk Cumhuriyeti’nin temeli yine Erzurum’da atılmıştır. Erzurum, 2011 de önemli bir organizasyona ev sahipliği yapacak. Bu organizasyon bölgenin kaderini değiştireceğinden doğu ile batı arasındaki dengesizliğin kalkmasına vesile olacaktır. Şu an bölgemizdeki sektörlerde büyük değişiklikler yaşanıyor. Ticaretçimiz kendini 2011‘e hazırlıyor. Yaşanan bu güzellikler bizleri son derece mutlu etmektedir. Erzurum’un artık önü açıktır. Erzurum artık dünya ile bütünleşmiş, 2018 dünya olimpiyatlarına da aday şehirdir.”
Erzurum Fıkraları (Naim Hoca, Teyo Pehlivan Tortum Fıkraları)
CAFER AĞA
Erzurum Belediyesinin kuruluş yıllarında fahri olarak her işe koşuşturan Cafer Ağa'nın bu gayretkeşliğini ödüllendirmek için Ankara'ya gidecek heyete onu da yazmışlar.
Cafer Ağa bu haberden çok memnun olmuş. Öyle ya ekabir-i memleketten olmasa heyete adını yazarlar mı?
Cafer Ağa o akşam eve hergünkünden farklı bir havayla gelince hanımı merak edip sormuş:
-Cefer, o gözel sufatın niye ele töhmüş, mosolun asmışsan, bişeye mi sinirlendin?
-Ben sinirlenmim kim sinirlensin! Bıhdım usandım. Sohahlar mi temizlenecah, gel Cefer Ağa, çölpühler mi payhlanacah, gel Cefer Ağa. Şindi de Engere'de hökümatın işi bozulmuş, gel Cefer Ağa!
VALİ
Bir Mülkiye müfettişi doğuya teftişe giderken ihtiyar bir Erzurum'lu köylüye misafir olmuştu. Sohbet sırasında sordu:
-Baba, memlekette kaç vali gördün?
-On, onbeş vali hetirimdedir...
-Peki bunlardan kaçı hizmet etti, kaçından memnunsunuz?
-Allah geni geni rehmet etsin, Mustafa Paşa'dan çoh memnunduh!
-Bu Mustafa Paşa ne hizmetler etti ki onbeş valinin içinde ona rahmet okudun?
-Beg, o vali Erzürüm'e varmadan yoldayken vefat etmişdi. Gerisini sen anna
CERİYAN
Neriman Hanıma gelen misafir, evin kızını ortalıkta göremeyince sormuştu:
-Ayşe nerede, göremedim?
Ev sahibi hava akımını kastederek:
-Geçen gün sizin evde ceriyana kapılmış, hesde yatir içerde.
Bu söz üzerine misafir hanım öfkeyle:
-Viyh torpah başıma, bizim evde ceriyan ne arir? Sen de bülirsen ki biz kaz lambasi gullanirih!
AYAHLARAN
Küçük evinin bir odasında torunuyla oturan yaşlı kadın, evin diğer müştemilatını kiraya verecekti. Bakmaya gelenlere evini şöyle meth ediyordu:
-Bah ayahlaran burasi bir sofa, anburada iki ufah oda var. Anburada da ayahyoli. Ayahlaran
HELBET
Gürcükapıda sıra sıra müşteri bekleyen faytonlardan birine kibar bir adam yanaşarak faytoncuyan "binebilir miyim" diye sorunca faytoncu:
-Helbetde binebülürsen, dedikten sonra kendi kendine söylenmeye başlar:
-"Vola bu dünyada da ne tevür adamlar var; hem para verir hem de binebülürmiyem diye sorir. Sormiya ne lüzüm, parasıni verdıhdan sonra teyyariya bile binebülürsen!
HURDA NENE
Çeşitli hastalıklar, kazalar geçirmiş, bir gözünü kaybetmiş, romatizmadan beli bükülmüş, parmakları çarpılmış olduğundan mahalleli bu yetmişlik ihtiyara Hurda Nene adını takmıştı. Rahmetli o haliyle bile herkesle şakalamayı, espri yapmayı severdi.
Hastalanmış ,hastaneye kaldırılmıştı. Sabahleyini, nabzını ve ateşini kontrol eden doktor der ki:
-Teyze maşallah çok iyisin. Nabız normal, ateş de yok. Vücut sıcaklığın 37 derece.
-Tohtor beğ oğlum, der Nene, bir türli ıssınamirem. Soyuhdan donirem. sen o otuz yedi dereceyi kırka elliye çıkart. Ücreti mühüm değil.
ELEYSE NİYE DURDUN?
Erzurum'lu bir hanım telaşla koşarak belediye otobüsünü durdurmaya uğraşıyor. Halk ıslıklıyor. Şoför acı bir frenle duruyor.
Kadın:
-Gardaş bu otubus İlice'ye gidir mi?
Şoförün canı burnunda, araba dolu, zor durmuş, kızgınlıkla
-Heyir baci, getmez!
Kadın:
-Vış! eleyse niye durdun?
DALAN GUDİK DIRMANİR
Omuzları tilki kürklü bir hanımefendi Cumhuriyet caddesinde yürürken dadaşım
yanına gelir:
-Baci ,baci dalan gudik dırmanir.
Kadın kendisine laf atıldığını düşünerek:
-Terbiyesiz, der.
Dadaşım bozulur :
-Benene kıtlarsa kıtlasın !
BENNAM DAĞLARI
Erzurum’un en yüksek dağları hangisidir, yazılı sorusuna bir ö?renci “bennam dağları“
cevabını yazmıştı. Ö?retmen sınıfta çocuğu kaldırıp sordu :
-Oğlum nereden çıkardın Bennam dağlarını?
Erzurumlu olmayan öğrenci mahcup bir edayla :
-Ö?retmenim, soruyu bilmeyince yanımdakine sordum “BENNAM“ diye cevap verdi.
DALIMIZ GIZSIN
Erzurumlu cehennemi boylamıştır ama şikayetçi değildir. Hatta memnundur. Kapıyı sık sık açan ve açık bırakanlara rica eder:
-Aman, nevolur kapıyi mökkem örtün de bir dalımız gızsın.
VIŞŞ SENENE
Trafik lambaları şehre yeni konulmuş.Trafik polisi kırmızı ışıkta geçen teyzeyi durdurur:
-Teyze teyze dur nereye gidiyorsun?
Vışşşş devamsız, sene ne? Eltimgile gidirem, erimin de heberi var!
FARZETKİ
Erzurum’da birisi tanıdık bir köylü dostuna misafirliğe gider. Ev
sahibi izzet ikramda bulunur. Yemekten sonra misafirin önüne bir kalbur yer
elması getirir. Bu kadar çok ikramdan mahcup olan misafir :
-Ağa ne zehmet ettin, bunlara ne lüzum vardi, deyince, köylü:
-Ne zehmeti efendi farzet ki müsürlüge töhmüşem öküzler yiyir.
NE TİLKİSİ?
Tebrizkapı civarında bir camide müezzinlik yapan Emin Hafiz, darlandıkça uydurduğu firkete ile yardım kasasından kağıt paraları aşırmaktadır.
İmam Efendi, kasadan sürekli bozuk para çıkmasına bir anlam veremez ve işi kolaçan ettiğinde durumu anlar. Münasip bir lisanla bunu Emin Hafiz'e söyler:
-Hafiz, diyirem ecep bu kasaynan bir tilki mi oynir?
Tilkiliği kendine yediremeyen Emin Hafiz, elini yumruk yapıp göğsüne vura vura:
-Ne tilkisi Hocam, bu aslan bu aslan.
YOLÇİ
Saf bir Erzurum'lu şehirlerarası otobüs yolculuğu yaparken mola yerinde otobüsünü şaşırmıştı. Anonsu duyunca kalkmakta olan otobüsten içeri dalıp seslendi:
-Dadaşlar hele bir bahın ben bu otobusun yolçusu miyam?
Erzurum Belediyesinin kuruluş yıllarında fahri olarak her işe koşuşturan Cafer Ağa'nın bu gayretkeşliğini ödüllendirmek için Ankara'ya gidecek heyete onu da yazmışlar.
Cafer Ağa bu haberden çok memnun olmuş. Öyle ya ekabir-i memleketten olmasa heyete adını yazarlar mı?
Cafer Ağa o akşam eve hergünkünden farklı bir havayla gelince hanımı merak edip sormuş:
-Cefer, o gözel sufatın niye ele töhmüş, mosolun asmışsan, bişeye mi sinirlendin?
-Ben sinirlenmim kim sinirlensin! Bıhdım usandım. Sohahlar mi temizlenecah, gel Cefer Ağa, çölpühler mi payhlanacah, gel Cefer Ağa. Şindi de Engere'de hökümatın işi bozulmuş, gel Cefer Ağa!
VALİ
Bir Mülkiye müfettişi doğuya teftişe giderken ihtiyar bir Erzurum'lu köylüye misafir olmuştu. Sohbet sırasında sordu:
-Baba, memlekette kaç vali gördün?
-On, onbeş vali hetirimdedir...
-Peki bunlardan kaçı hizmet etti, kaçından memnunsunuz?
-Allah geni geni rehmet etsin, Mustafa Paşa'dan çoh memnunduh!
-Bu Mustafa Paşa ne hizmetler etti ki onbeş valinin içinde ona rahmet okudun?
-Beg, o vali Erzürüm'e varmadan yoldayken vefat etmişdi. Gerisini sen anna
CERİYAN
Neriman Hanıma gelen misafir, evin kızını ortalıkta göremeyince sormuştu:
-Ayşe nerede, göremedim?
Ev sahibi hava akımını kastederek:
-Geçen gün sizin evde ceriyana kapılmış, hesde yatir içerde.
Bu söz üzerine misafir hanım öfkeyle:
-Viyh torpah başıma, bizim evde ceriyan ne arir? Sen de bülirsen ki biz kaz lambasi gullanirih!
AYAHLARAN
Küçük evinin bir odasında torunuyla oturan yaşlı kadın, evin diğer müştemilatını kiraya verecekti. Bakmaya gelenlere evini şöyle meth ediyordu:
-Bah ayahlaran burasi bir sofa, anburada iki ufah oda var. Anburada da ayahyoli. Ayahlaran
HELBET
Gürcükapıda sıra sıra müşteri bekleyen faytonlardan birine kibar bir adam yanaşarak faytoncuyan "binebilir miyim" diye sorunca faytoncu:
-Helbetde binebülürsen, dedikten sonra kendi kendine söylenmeye başlar:
-"Vola bu dünyada da ne tevür adamlar var; hem para verir hem de binebülürmiyem diye sorir. Sormiya ne lüzüm, parasıni verdıhdan sonra teyyariya bile binebülürsen!
HURDA NENE
Çeşitli hastalıklar, kazalar geçirmiş, bir gözünü kaybetmiş, romatizmadan beli bükülmüş, parmakları çarpılmış olduğundan mahalleli bu yetmişlik ihtiyara Hurda Nene adını takmıştı. Rahmetli o haliyle bile herkesle şakalamayı, espri yapmayı severdi.
Hastalanmış ,hastaneye kaldırılmıştı. Sabahleyini, nabzını ve ateşini kontrol eden doktor der ki:
-Teyze maşallah çok iyisin. Nabız normal, ateş de yok. Vücut sıcaklığın 37 derece.
-Tohtor beğ oğlum, der Nene, bir türli ıssınamirem. Soyuhdan donirem. sen o otuz yedi dereceyi kırka elliye çıkart. Ücreti mühüm değil.
ELEYSE NİYE DURDUN?
Erzurum'lu bir hanım telaşla koşarak belediye otobüsünü durdurmaya uğraşıyor. Halk ıslıklıyor. Şoför acı bir frenle duruyor.
Kadın:
-Gardaş bu otubus İlice'ye gidir mi?
Şoförün canı burnunda, araba dolu, zor durmuş, kızgınlıkla
-Heyir baci, getmez!
Kadın:
-Vış! eleyse niye durdun?
DALAN GUDİK DIRMANİR
Omuzları tilki kürklü bir hanımefendi Cumhuriyet caddesinde yürürken dadaşım
yanına gelir:
-Baci ,baci dalan gudik dırmanir.
Kadın kendisine laf atıldığını düşünerek:
-Terbiyesiz, der.
Dadaşım bozulur :
-Benene kıtlarsa kıtlasın !
BENNAM DAĞLARI
Erzurum’un en yüksek dağları hangisidir, yazılı sorusuna bir ö?renci “bennam dağları“
cevabını yazmıştı. Ö?retmen sınıfta çocuğu kaldırıp sordu :
-Oğlum nereden çıkardın Bennam dağlarını?
Erzurumlu olmayan öğrenci mahcup bir edayla :
-Ö?retmenim, soruyu bilmeyince yanımdakine sordum “BENNAM“ diye cevap verdi.
DALIMIZ GIZSIN
Erzurumlu cehennemi boylamıştır ama şikayetçi değildir. Hatta memnundur. Kapıyı sık sık açan ve açık bırakanlara rica eder:
-Aman, nevolur kapıyi mökkem örtün de bir dalımız gızsın.
VIŞŞ SENENE
Trafik lambaları şehre yeni konulmuş.Trafik polisi kırmızı ışıkta geçen teyzeyi durdurur:
-Teyze teyze dur nereye gidiyorsun?
Vışşşş devamsız, sene ne? Eltimgile gidirem, erimin de heberi var!
FARZETKİ
Erzurum’da birisi tanıdık bir köylü dostuna misafirliğe gider. Ev
sahibi izzet ikramda bulunur. Yemekten sonra misafirin önüne bir kalbur yer
elması getirir. Bu kadar çok ikramdan mahcup olan misafir :
-Ağa ne zehmet ettin, bunlara ne lüzum vardi, deyince, köylü:
-Ne zehmeti efendi farzet ki müsürlüge töhmüşem öküzler yiyir.
NE TİLKİSİ?
Tebrizkapı civarında bir camide müezzinlik yapan Emin Hafiz, darlandıkça uydurduğu firkete ile yardım kasasından kağıt paraları aşırmaktadır.
İmam Efendi, kasadan sürekli bozuk para çıkmasına bir anlam veremez ve işi kolaçan ettiğinde durumu anlar. Münasip bir lisanla bunu Emin Hafiz'e söyler:
-Hafiz, diyirem ecep bu kasaynan bir tilki mi oynir?
Tilkiliği kendine yediremeyen Emin Hafiz, elini yumruk yapıp göğsüne vura vura:
-Ne tilkisi Hocam, bu aslan bu aslan.
YOLÇİ
Saf bir Erzurum'lu şehirlerarası otobüs yolculuğu yaparken mola yerinde otobüsünü şaşırmıştı. Anonsu duyunca kalkmakta olan otobüsten içeri dalıp seslendi:
-Dadaşlar hele bir bahın ben bu otobusun yolçusu miyam?
TÜRKÜLERİMİZ
TÜRKÜLERİMİZ
YEMEN TÜRKÜSÜ
Mızıka çalındı, düğün mü sandın Al beyaz bayrağı gelin mi sandın Yemen'e gideni gelir mi sandın
Dön gel ağam, dön gel dayanamiram Uyku, gaflet basmış, uyanamiram Ağam öldüğüne inanamiram
Ağamı yolladım Yemen eline Çjfte tabancalar takmış beline Ayrılmak olur mu taze geline
Akşam olur mumlar yanar karşımda Bu ayrılık cümle âlem başında Gündüz hayalimde, gece düşümde
Koyun gelir, kuzusunun adı yok Sıralanmış küleklerin südü yok Ağamsız da bu yerlerin tadı yok
SARIGELİN TÜRKÜSÜ
Erzurum çarşı Pazar, Leylim aman aman, Leylim aman aman, Leylim aman aman sarı gelin
İçinde bir kız gezer, Hop ninen ölsün sarı gelin aman, Sarı gelin aman suna yarim
Palandöken yüce dağ, Leylim aman aman, Leylim aman aman, Leylim aman aman sarı gelin
Altı mor sümbüllü bağ, Hop ninen ölsün sarı gelin aman, sarı gelin aman
Seni vermem ellere, Leylim aman aman. Leylim aman Leylim aman sarı gelin
Niceki bu canım sağ, Hop ninen ölsün sarı gelin aman Sarı gelin aman. Sarı gelin.
KEVENK YOLU TÜRKÜSÜ
Kevengin yollarında, Çimeydim göllerinde, ilik düğme olaydım, O yarin kollarında
Kız yandan yandan yandan Severim seni candan
Kevenk yolu bu mudur Testi dolu su mudur Gittin ki tez gelesin Tez gelişin bu mudur
Kız yandan yandan yandan Severim seni candan.
KÖMÜR GÖZLÜM TÜRKÜSÜ
Kömür gözlüm ne gezersin bu bağda Bu bağ bizim güzellerin bağıdır
Aklan uyup yuva yapma bu bağda Felek vurur yurdun, yuvan dağılır
Kömür gözlüm bu yerlerden gidersem Hoşça geçin yârân ile eşinen
Gurbet elde kem haberin alırsam Döğünürüm kara bağrım taşınan
HUMAKUŞU
Yavri, yavri huma kuşu yükseklerde seslenir
Ağa yâr goynunda bir çift suna beslenir
Yavri yavri sen ağlama kirpiklerin ıslanır
Ağam ben ağlim ki deli gönül Uslanır
Yavri yavri sen bağ ol ki ben bahçende gül olim
Ağam layıkımdır yanim yanim kül olim
Yavri yavri sen efendim ben gapında gul olim
YEMEN TÜRKÜSÜ
Mızıka çalındı, düğün mü sandın Al beyaz bayrağı gelin mi sandın Yemen'e gideni gelir mi sandın
Dön gel ağam, dön gel dayanamiram Uyku, gaflet basmış, uyanamiram Ağam öldüğüne inanamiram
Ağamı yolladım Yemen eline Çjfte tabancalar takmış beline Ayrılmak olur mu taze geline
Akşam olur mumlar yanar karşımda Bu ayrılık cümle âlem başında Gündüz hayalimde, gece düşümde
Koyun gelir, kuzusunun adı yok Sıralanmış küleklerin südü yok Ağamsız da bu yerlerin tadı yok
SARIGELİN TÜRKÜSÜ
Erzurum çarşı Pazar, Leylim aman aman, Leylim aman aman, Leylim aman aman sarı gelin
İçinde bir kız gezer, Hop ninen ölsün sarı gelin aman, Sarı gelin aman suna yarim
Palandöken yüce dağ, Leylim aman aman, Leylim aman aman, Leylim aman aman sarı gelin
Altı mor sümbüllü bağ, Hop ninen ölsün sarı gelin aman, sarı gelin aman
Seni vermem ellere, Leylim aman aman. Leylim aman Leylim aman sarı gelin
Niceki bu canım sağ, Hop ninen ölsün sarı gelin aman Sarı gelin aman. Sarı gelin.
KEVENK YOLU TÜRKÜSÜ
Kevengin yollarında, Çimeydim göllerinde, ilik düğme olaydım, O yarin kollarında
Kız yandan yandan yandan Severim seni candan
Kevenk yolu bu mudur Testi dolu su mudur Gittin ki tez gelesin Tez gelişin bu mudur
Kız yandan yandan yandan Severim seni candan.
KÖMÜR GÖZLÜM TÜRKÜSÜ
Kömür gözlüm ne gezersin bu bağda Bu bağ bizim güzellerin bağıdır
Aklan uyup yuva yapma bu bağda Felek vurur yurdun, yuvan dağılır
Kömür gözlüm bu yerlerden gidersem Hoşça geçin yârân ile eşinen
Gurbet elde kem haberin alırsam Döğünürüm kara bağrım taşınan
HUMAKUŞU
Yavri, yavri huma kuşu yükseklerde seslenir
Ağa yâr goynunda bir çift suna beslenir
Yavri yavri sen ağlama kirpiklerin ıslanır
Ağam ben ağlim ki deli gönül Uslanır
Yavri yavri sen bağ ol ki ben bahçende gül olim
Ağam layıkımdır yanim yanim kül olim
Yavri yavri sen efendim ben gapında gul olim
ERZURUM YEMİNLERİMİZ
ERZURUM YEMİNLERİMİZ
Yemin, tarihin her devrinde çeşitli toplumlarda kutsal değerler üzerine; dile gelmiş, sosyal hayatın bir parçası olmuştur. Ülkemizde yemin, daha çok Allah, Kur'an, Namus, Bayrak, Vicdan, Silah gibi kavramlar üzerine yapılmaktadır. Erzurum ve çevresinden seçtiğimiz birkaç örnek veriyoruz.
Allah belamı versin
Başına kara gelsin.
Cehennemde yanayam
Cin çarpsın
Dilim lal olsun
Evim başıma yıkılsın
Evlâtlarımdan bulayım
Evlâtlarımın hayrını görmiyeyim
Evlâtlarımın ölüsünü öpeyim
Gâvur tohumi olim
Gözüm kapansın
İki gözüm önüme aksın
Kocamın ölüsünü öpim
Kocam ölsün
Kur'an çarpsın
Lal olayım
Medine dilencisi olayım
Mezara girim
Mum gibi sönim
Nimet beni çarpsın
Ocağım batsın
Ölüm çıhsın
Rahmet yüzi görmiyeyim.
Yurdum Yuvam sönsün
Yemin, tarihin her devrinde çeşitli toplumlarda kutsal değerler üzerine; dile gelmiş, sosyal hayatın bir parçası olmuştur. Ülkemizde yemin, daha çok Allah, Kur'an, Namus, Bayrak, Vicdan, Silah gibi kavramlar üzerine yapılmaktadır. Erzurum ve çevresinden seçtiğimiz birkaç örnek veriyoruz.
Allah belamı versin
Başına kara gelsin.
Cehennemde yanayam
Cin çarpsın
Dilim lal olsun
Evim başıma yıkılsın
Evlâtlarımdan bulayım
Evlâtlarımın hayrını görmiyeyim
Evlâtlarımın ölüsünü öpeyim
Gâvur tohumi olim
Gözüm kapansın
İki gözüm önüme aksın
Kocamın ölüsünü öpim
Kocam ölsün
Kur'an çarpsın
Lal olayım
Medine dilencisi olayım
Mezara girim
Mum gibi sönim
Nimet beni çarpsın
Ocağım batsın
Ölüm çıhsın
Rahmet yüzi görmiyeyim.
Yurdum Yuvam sönsün
BİLMECELER
BİLMECELER
Erzurum'da bilmeceye "mesel" denir. Eskiden uzun kış gecelerinde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yerlerde toplanır, eğlenir, birbirlerine hikaye anlatır, mesel sorar, yüzük oyunu oynarlardı. Erkekler veya bayanlar arasında "herfene" düzenlendiği de olurdu. Herfene yapıldığı gün; her ev kendisine verilen yemeği yapar, akşam üzeri toplantı yerine gidilirdi. Yemekler yenir, çaylar-kahveler içilir, daha sonra buğdaydan yapılan kavurga gibi yiyecekler ortaya çıkartılırdı.
Herfene sonunda yapılan eğlencelerden en çok ilgi çekenlerin başında yörede "mesel" denilen bilmecelerin sorulması gelirdi. Bilmece sorulmasının bir usulü vardı. Bilmeceyi soran karşısındakine "bil bakalım" dedikten sonra bir düşünme ve çözme zamanı bırakırdı. Cevap vermekte güçlük çeken, birtakım ip uçlan İster, Bunun için karşı sorular yöneltirdi. "Canlı mı, cansız mı?" "Yenilir mi, içilir mi?" gibi sorulara karşılık bilmececi "yenilir" veya "İçilir" diye açıklamalarda bulunurdu.
Bu açıklamalarla çözüme gidilmezse "satın alınır mı. alınmaz mı?", "canlı mı, cansız mı?" gibi farklı sorular sorulabilirdi.
Bazen de topluluk iki gruba ayrılarak karşılıklı sorular sorar, cevap beklerler. Bu durumda yenilen taraf, yenen tarafa ziyafet vermek zorunda kalırdı.
Sayıları oldukça kabarık olan Erzurum bilmecelerinin bir bölümünü veriyoruz:
Ak tavuk suya dalar (Pirinç)
Geldi bişe konak oldu (Çadır)
Ateşi yakar, pekmezi akar (Çıra)
Atlayarak yürür, patlayarak ölür (Pire)
Atlı kantar, et tartar (Küpe)
Beti giderim o gider (Gölge)
Bir küçücük mil taşı dolanır dağı taşı (Göz)
Bir yerinden girilir, üç yerinden çıkılır (Gömlek)
Biz biz idik, Otuziki kız idik, Ezildik, büzüldük Bir duvara dizildik (Dişlerimiz)
Canlı gider, cansız kovalar (Araba)
Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin iane (Nar)
Çarşıdan alınmaz, mendile konulmaz, tadına doyulmaz (Uyku)
Çıngıllı hamam Kurnası tamam Bir gelin aldım Babası imam (Saat)
Dalda durur, elde durmaz (Kuş)
Dam üstünde kalaylı tas (Ay)
Derisi var, kanı yok (Körük)
Elde yapılır, ette asılır (Küpe)
Ey melez melez Tandır başına gelemez Gelse geri dönmez, Kayadır, taştır, Bunu bilmeyenin Avradı boş olur (Elmas)
Gece gider üşümez, Gündüz gider üşenmez, Beline kuşak kuşanmaz (Nehir)
Her eve anahtarsız girer (Rüzgar)
Hey ne idim ne idim, Samur kürklü bey idim, Felek bent şaşırttı, Kızgın küle düşürdü (Kestane)
İçi ateş. dışı taş biri kuru, biri yaş (Dünya)
İki arkadaş birbirini kovalar (Gece-Gündüz)
İki merek, bir direk (Burun)
Kara kaşık, duvara yapışık (Kırlangıç)
Karanlık kapının kurdu, Vurdu kapıyı kırdı, Biri içeri girdi İkisi kapıda durdu (Hırsız)
Küçük mezar Dünyayı gezer (Ayakkabı)
Mavi atlas İğne batmaz makas kesmez terzi biçmez (Gökyüzü)
Min min minare, Dibi daire, Yüzbin çiçek Bir lale (Ay, gök, yıldızlar)
Ninenin etekleri, Süpürür sokakları Onay yatar İki ay Kalkar Feneri yakar (Ateş Böceği)
O odanın içinde Oda onun içinde (Ayna)
Üstü çayır biçerem Altı göze içerem (Koyun)
Erzurum'da bilmeceye "mesel" denir. Eskiden uzun kış gecelerinde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yerlerde toplanır, eğlenir, birbirlerine hikaye anlatır, mesel sorar, yüzük oyunu oynarlardı. Erkekler veya bayanlar arasında "herfene" düzenlendiği de olurdu. Herfene yapıldığı gün; her ev kendisine verilen yemeği yapar, akşam üzeri toplantı yerine gidilirdi. Yemekler yenir, çaylar-kahveler içilir, daha sonra buğdaydan yapılan kavurga gibi yiyecekler ortaya çıkartılırdı.
Herfene sonunda yapılan eğlencelerden en çok ilgi çekenlerin başında yörede "mesel" denilen bilmecelerin sorulması gelirdi. Bilmece sorulmasının bir usulü vardı. Bilmeceyi soran karşısındakine "bil bakalım" dedikten sonra bir düşünme ve çözme zamanı bırakırdı. Cevap vermekte güçlük çeken, birtakım ip uçlan İster, Bunun için karşı sorular yöneltirdi. "Canlı mı, cansız mı?" "Yenilir mi, içilir mi?" gibi sorulara karşılık bilmececi "yenilir" veya "İçilir" diye açıklamalarda bulunurdu.
Bu açıklamalarla çözüme gidilmezse "satın alınır mı. alınmaz mı?", "canlı mı, cansız mı?" gibi farklı sorular sorulabilirdi.
Bazen de topluluk iki gruba ayrılarak karşılıklı sorular sorar, cevap beklerler. Bu durumda yenilen taraf, yenen tarafa ziyafet vermek zorunda kalırdı.
Sayıları oldukça kabarık olan Erzurum bilmecelerinin bir bölümünü veriyoruz:
Ak tavuk suya dalar (Pirinç)
Geldi bişe konak oldu (Çadır)
Ateşi yakar, pekmezi akar (Çıra)
Atlayarak yürür, patlayarak ölür (Pire)
Atlı kantar, et tartar (Küpe)
Beti giderim o gider (Gölge)
Bir küçücük mil taşı dolanır dağı taşı (Göz)
Bir yerinden girilir, üç yerinden çıkılır (Gömlek)
Biz biz idik, Otuziki kız idik, Ezildik, büzüldük Bir duvara dizildik (Dişlerimiz)
Canlı gider, cansız kovalar (Araba)
Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin iane (Nar)
Çarşıdan alınmaz, mendile konulmaz, tadına doyulmaz (Uyku)
Çıngıllı hamam Kurnası tamam Bir gelin aldım Babası imam (Saat)
Dalda durur, elde durmaz (Kuş)
Dam üstünde kalaylı tas (Ay)
Derisi var, kanı yok (Körük)
Elde yapılır, ette asılır (Küpe)
Ey melez melez Tandır başına gelemez Gelse geri dönmez, Kayadır, taştır, Bunu bilmeyenin Avradı boş olur (Elmas)
Gece gider üşümez, Gündüz gider üşenmez, Beline kuşak kuşanmaz (Nehir)
Her eve anahtarsız girer (Rüzgar)
Hey ne idim ne idim, Samur kürklü bey idim, Felek bent şaşırttı, Kızgın küle düşürdü (Kestane)
İçi ateş. dışı taş biri kuru, biri yaş (Dünya)
İki arkadaş birbirini kovalar (Gece-Gündüz)
İki merek, bir direk (Burun)
Kara kaşık, duvara yapışık (Kırlangıç)
Karanlık kapının kurdu, Vurdu kapıyı kırdı, Biri içeri girdi İkisi kapıda durdu (Hırsız)
Küçük mezar Dünyayı gezer (Ayakkabı)
Mavi atlas İğne batmaz makas kesmez terzi biçmez (Gökyüzü)
Min min minare, Dibi daire, Yüzbin çiçek Bir lale (Ay, gök, yıldızlar)
Ninenin etekleri, Süpürür sokakları Onay yatar İki ay Kalkar Feneri yakar (Ateş Böceği)
O odanın içinde Oda onun içinde (Ayna)
Üstü çayır biçerem Altı göze içerem (Koyun)
ERZURUM MASALLARI
ERZURUM MASALLARI
Anadolu Türk diyolektolojisi üzerinde çalışan Prof.Dr. Ahmet Caferoglu dil malzemesi vermek maksadıyla İlk defa 1942 yılında Erzurum'a ait iki masalı yazıya geçirmiştir, "Ehmet Bezircan" ve "Serencem" adlı bu iki masal Erzurum'un Pasinler İlçesine bağlı Sürbahan köyünden derlenmiştir.
KÖSE HİKAYESİ
Bir varmış, bir yokmuş. Pasinler tarafında bir kövde bir köse ailesi yaşarmış. Köse'nin bir oğli varmış. Oğlan Anasının yahasını tutmuş ki "Babama de beni eversin" Anası da erine "Hal bele İken bele. oğlan evlanmah istir." diyir. Buni diyende gocası diyir ; "Mademki evlanmah. Isdır. Götürsün sehere öküzi satsın parasını getirsin, onun parasıyınan başını bagliyah," Gari gidir, gocasının söylediklerini oğluna annadir; "Baban dedi ki sabahtan öküzi sehere götürsün satsın, parasını getirsin oni everim" Buni diyende oğlan sevünir. sabahı dar edir." Öküzü ahurdan cihardır, öğüne gatir, şehrin yoluni dutir. Şehirde de yeddi tene menşur yüz köse varmış. Bu köseler şehrin dışarısındaki yollara dagılir. yollardan gelip geçenleri gandırır, mallarını yoh fiyetten alirlarmış. Oğlanın babasının adı Hasan İmiş. Hasan da çoh menşur bir köseyimiş. Oğlan seherin yoluni yari edende garşısına İki köse çıhır. Bunlar bahirlar ki oğlan birez sevoya benzir. "Bele nereye gidirsen" deyirler.
Ökizi satmiya götürirem
Ne istirsen, biz alah
"On panknot verin" diyende, kösenin biri diyir ki: "Ey hoş fiyeti de ey amma bu öküzün bir gusuri var."
"Neymiş gusuri hele diyin bahim". Köse diyir ki: "Bu öküzün boynuzları coh sivri. Alan adam alaf verende başıni bir sallasa adamın gözüni çıkardır. sufatını dağıdır.
Oğlan bu sözleri dinlir. öküze "ho" diyir. Birez ilerliyende; "Ola ben ne edim. nasıl edim" diyir. Yerden bir daş almasiyinan öküzün iki boynuzuni da gırir. O hışdlk öküz olir kolik. Bele bu vaziyette yoluna devam edende garşısına İki tene köse daha çıhır. Bu köseler de öbürlerindenmiş. Oğlani birez saf göriller. Gandınp Öküzü elinden almah isdirler: "Bele nereye gidirsen deliganlı?" diyirler.
Anbu öküzü götirirem ki şeherde satim
Ne lstirsen? Biz alah,
"On panknot verin yeter" diyir. Oğlan bele diyende köseler diyirler ki: "Öküzün değeri var. on pankinot eder. daha fazla da eder. Fiyeti de ey .hoş amma bu Öküzün bir gusuru var." "Neresinde bir gusuri var. hele gösterin" diyende Köseler diyir ki; "Bu öküzün dudahları coh. loşo alaf yiyende etrafa sıçradır.''
Oğlan köselere peki diyir, öküzü öğüne gatir. Birez gelende cebinden piçaği çıhardlr. öküzün iki dudağını da dibinden kesir. Tebi öküz al ganlar içinde galir. Bele bu veziyette giderken gine garşısına iki köse çıhır: "Deliganli hele eylen, bele nere gidirsen?"
Anbu öküzi şehirde satmiya götürirem
Vola ne ey bir öküzmüş bu öküz.
Ne istisen biz alah,
On panknot isdirem.
Ey. öküze göre fiyati bişey değil, ama bu öküzün bir gusuri var, o da olmasa misli menendi bulunmaz.
-Neymiş gusuri?
-Bu öküzün pocçigi çoh uzun, Bir sallasa etrafi berbad eder.
Bu sözleri dinledikten sonra köselerden ayrılan oğlan, şehre yahlaşdıgı yerde gene piçagını çıgardir. öküzün poçcığini dibinden kesir. Beçare öküz onca gan ziyan edir ki artık feri fesi kesilir, daha yürlyemlr. düşir ölir. Öküz ölende oğlan diyir ki: "O ki satamadım, bari derisini köve götürüm." Öküzi soyir derisini heybesine goyir köye götürir. Babası Hasan Aga. oğlani görende sorir;
-Ola ne ettin?
-Heç baba. Ökiz öldi
"Nasıl oldu bu iş?" diyende, oğlan "Hal bele iken bele" diyir. köselerin yaptıklarını bir bir babasına annadir. Köse Hasan öbürlerinden daha yaman bir köseymiş. Ogluni dinnedikten sora: "Ya ele mi bahah. ki el mi yaman, bey mi?" diyir. Ertesi gün sabah, açılanda garisına diyir ki: "Hele esşegi çıkart, ben bögün şehire gidecagam" Eşşegi çıkardirlar. Köse Hasan, oğlanın tarif ettiği yere yaklaşanda eşşegin gerisine bir tene altın tepir. Birez sonra köseler. Köse Hasan'ın öğini kesirler amma bunlar onun da bir köse olduguni bülmirler.
Aga uğur ola. nere gidirsen?
Anbu eşsegi satmiya götürirem.
Ne istirsen? Biz alah.
Yüz pankınot.
Aga bir eşşek de yüz pankınot ede. Hele olacağına de de alah
"Ahlız keserse, benim eşşeğimin değeri yüz pankınottur." diyir ve hama eşşegi modullir Modulliyanda eşşek hama "vırt" edir, arkasından altınlari dışari atir. Köseler buni görende şaşırırlar. "Bu nasıl iş" diyirler. Köse Hasan yere düşen altını alir. temizlir dizine sürir parlatır, kesesine goyir. Buni gören köseler diyirler ki
Hele dur aga bu eşşek her vahıt mı altın cihardır?
Benim eşşegiin âdeti beledir, her vahit çıharır.
Bu İş nasıl olir? Hele annat.
Bu eşsegi bir yere gabatacahsın. bir hafta heç yanına ugamiyacaksan, bir
hafta sora cıhanp bir modulladın mi, gördüğüz gibi altın cihardır.
Köse Hasan bele diyende öbürleri dinnirler. dinnirler birbirlerinen pısır kısır gonuşduhdan sora diyirler ki: "Gel bu eşsegi bize yetmiş pankınota ver."
Ne başınızı agırdim. Köse Hasan; vur. dut eşsegi dohsan pankınota köselere satir, paraları cebine goyir, köyüne gelir.
Köse Hasan kövünde olsun, biz gelah eşşegi alan köselere: Köseler, eşsegi alır almaz götürir bir boş merege gabadirlar. Bir hafta heç yanına ugramirlar. Bir hafta sonra gidirler zirzanın üstündeki asma kilidi açirlar, gapiyi itilirler amma gapi bir türll açılmir. Meğer eşşek acından gebermiş. gapının ardasına yıhılmış. Ne İse, zorlanirlar. gapiyi açirlar, eşşegin cendegini dişari atirlar. Köse
Hasan'a verir verişdirir. "Helbet sen elimize geçersen, biz de sene edeceğimizi bülürük' diyirler.
Biz gelek Hasan'a... Köse Hasan köve gelende, yoldan İki tene tilki enigi alir eve gelir. Garısına diyir ki: "Bah beni ey dinne. Ben bele iken bele ettim. Şimdi o köseler gelende onlara bir oyun oyniyacayıh" Bele diyende garısı diyir ki: "Gine kim bülür nasıl bir şeytanlıh düşünmüşsendlr, hele annat. Hasan diyir ki: "Bah şimdi o adamlar gelende diyacahsan ki Hasan tarlada çalışir. Ben bu tilkilerden birini senin yanına bırahacagam. Öbür tilkiyi de tarlaya götürecağam. Sen evde bir ayran aşı, bir guşgana dolma, birez de pilav yap hazır et. Köseler gelende ben onların yanında benim tilkinin kulağına diyecagam ki. eve get söyle. hanım şu şu yemekleri bişirsün, misafirim var." Emi?
-ee...
Tebi tilkiyi puhardanda gacıp gidecektir. Ondan sorasına garışma. Köse Hasan hilesini garısına annatanda garısı. "pekey" diyir. Herif de tarlaya gidir. Aradan bir saat mı geçir, iki saat mı geçir, hilâf olmasın gapı dögllir, Dögülende gar Sövenin deliğinden bahir ki köseler gelmiş:
-Kim o?
Hasan Aga evde mi?
Heyir evde yoh
Ya nere gitmiş?
anu garşıdaki tarlada çalışir.
Köseler "pekey" diyir. Hasan'ın yanına gidirler - Selâm-eleykûmüselâmdan sonra köseler diyirler ki:
Bize sattığın eşşek öldi.
Vah.! Çoh yazık. Nasıl ettiz ki öldi?
Bir hafta yanına uğramadıh.
Yanına ot, su goyduz mu?
Heyir goymadıh
Vah vah zavallı essek, demek ki acından ölmüş. Acıdım, çoh acıdım amma
ne edek canız sağ olsun, o ki olan olmuş üzülmeyin. Buriya gelmişken bize gidah
bir yemek yiyah sora gidin.
'Yoh. yoh eziyete düşme" diyende Köse Hasan, adamların yanında, arabanın goluna bağlı bulunan tilkinin gulagına onnann duyacağı bir sesle diyir ki' "Get eve söyle, de ki "Ağanın iki tene misafiri var. Çorba, dolma, pilav bişirsin. Bir saat sora gelecahlar." Bu sözleri tilkinin gulagına söyledikten sora. oni buhardır. Tilki adamın elinden kurtulanda tebi gaçir gidir. Köseler buni görir ecebe galirlar 'Tilki de İnsan dilinden anniya. bu nasıl iş? Hele bahah. soni nasıl cıhacah diyirler. Tarlada Hasan Agaynan birez yarenlik edirler. Birez sora Hasan diyir ki: "E... Ağalar, gahın gidah bir garnımızı doyurah."
Hep beraber toplanir. eve gidirler. Hasan Aga evden içeri girir. Köseler onun ardasından girende bahirlar ki tarladaki tilki havluda, evün içinde dolanir. Eyce şaşirirlar. Ne ise biraz sora Hasan'ın. tilkinin kulağına söylediği yemekler bir bir gelende köseler dayanamirlar. yemek yedikten sora diyirler ki:
Aga anbu tilkiye heyran olduh, gel buni bize sat.
Olmaz, bu tilki çoh merifetlidir. satamam.
Hasan tebi bu sözleriynen müşteri gızıştırir. birez gevüşek davrananda köseler israr edirler. "Gel sat. ne istirsen verah" Bunların ısrari üzerine Hasan da diyir ki peki mademki bunca istirsiz ikiyüz pankınot verin, tilkiyi alın götürün."
Ne başınızı ağırdım. Vur dut tilkiyi yüzaltmış pankınota alir gidirler. Köse Hasan'nan garısı arkalarından gülirler, sevünirler. Köseler de bir sevincinen tilkiyi alıp öteki köselerin yanına gidirler. Tilkinin merifetini annatirlar. Köselerin başi diyir ki ele İse en evvel tilkinin kulağına ben söylim, bizim eve yollim. yemeği bizde yiyah" Ötekiler, "olur" diyirler. Baş köse. tilkinin kulağına birşeyler söylir. Evde hanıma börekler, paklavalar ısmarlır. tilkiye: "haydi get" diyir. Tilki tebil adamdan gurtulur gurtulmaz gaçir gidir. Birez sora köseler toplanır, baş kösenin evüne yemek yemeye gidirler. Baş kösenin garisi diyir ki Heyir ola herif, bunca misafiri hebersiz neye getirdin?'
Nasıl hebersiz, tilki gelip söylemedi mi?
Ne tilkisi, sen ne gonişirsan, tilki de heber getire?
Köseler, üzüntüden birbirlerini suçliya dursunlar, biz gelah Köse Hasana
Köse Hasan, gansma diylr ki: "Bah_ gari bu herifler gene gelip beni bulacahlar. Ben sindi sene birşey ögretecagam ey dinne Carisi "pekey" diylr. Hasan diyir ki; "Ben senin boynuna bir bagarsah bağlıyacagam. Bağırsağın içine kan dolduracagam. Misafirler gelende ben sene yemekten sora derem ki hele gadayıf dolması da getir. Sen de dersen ki: 'Gadayıf dolması yapmadım.1 Benim yalandan hersim çıhar. Beni onların yanında yatırır keserern. sen de ölmüş gibi evvela çıtpınır sora cansız yatarsan sora adamlar sana acırlar. Ben de onlara derem ki: 'Mademki çoh üzülirslz. sizi üzüntüden gurtarim.' Anbu gamış düdögl getirir guiagan üç defa öttürürem. O zaman sen cana gelir ayağı gaharsan. Annadın mı?" Gan: "Herif senin bene ettiğin nedir?" dedikten sora "pekey" diyerek kabul edir. Yemekler yiyildikten sora Hasan Ağa. gansına diyir kt "Hele gadayıf dolması getir sofradan gahah.." Gansı dlyir ki: "Ben gadayıf dolması yapmadım?" Hasan Ağa. buna coh fena halde herslenlr. Hama orada belinden gemesini134 çıharir. garının boynuna basir. Garının boynundaki bagarsah deşilir. Ortalığa kan yayillr. Orada ki köseler buna coh üzilirler. "Aman aga ne ettin, bizim yüzümüzden cinayet işledin, vah. vah. coh. üzüldük" diyende. Hasan Ağa misafirlere diyir ki: "Bunca ki üzüldüz. durun ben buni dirildim." Bele dedigden sora gahlr terekten bir tene küçük kamış düllük135 getirir, yerde cansız yatan gansının kulağına bir defa öttürlr Öttürmez gari çift sıççırir ayağa gahlr. Oradakiler de hayret edirler. Birez sora bu düllüge lallp olirlar. Ne başızl agırdlm Köse Hasan bu dülligi de ey bir para İle onlara satir. Düllügi olan köseler gelir evlerlnde ganlannı birer birer kesirler, düllük heç birini dirilımeyince gene Hasan Aga'nın kövünün yoluni dutirlar.
Köse Hasan. Öteki köselerin gene köve geleceklerini, bu defa canini gurtaramiyacagınl anlir. yeni bir oyun hazırlir. Gansma dlylr ki: "Bah garl. bu herifler gelir beni sorarlarsa sen ağliyarah de ki. "Hasan öldi." Ben bir mezer yaptırıp içine gireceğam. Onlar mezerimi görür, öldüğüme İnanırlarsa gurtuluruh_." Gansı "pekey" diylr.
Aradan coh geçmlr. Yeddt köse toplanır, köve gelirler. Hışmınnan Hasan'm kapısın! çalirlar. Gansi kederli kederli: "Kim o?" diylr.
- Hasan Aga yoh mi?
-Vay canım cıha Hasan Aga öleli 48 saat oldl
Gari bunları söyleyende kaprom anhasında yalandan aglir. Köseler buni dinnediklen sora diyirler ki:
-Buraya gelmişken gidah bari mezerinde bir fatiha ohiyah.
Gabristana gidirler, sıraya düzülir fatiha ohiyanda baş köse bahir ki. mezerin uç yerinde bir delik var. Meğer Hasan orayı nefes deliği goymuş. Baş köse arkadaşlarına diyir ki
-Vola hele mezeri açın. ben bu delikten şüpelendim
Köseler mezeri açirlar ki Hasan mezerin ortasında oturir. " sensen bize bu oyunları oyniyan" diyerek Hasan'i dutir bir çuvalın İçine goyir götürirler. Götürende bahirlar ki uzahdan davul çalınir, atlılar gaynaşir. bir şenlik bir şamata gelir. Yanlarına gidirler ki düğün olir. Hasan'ın bulunduğu çuvalı bir ağaca bağlir, düğüne gidirler. Hasan-bahir ki gettiler. kendi kendine devamlı olarak: "istemirem, lstemirem, istemirem" diyir. O sırada sürüsü ile geçen bir çoban bu sese gulaklanir. Çuvalın yanına gelir ki, içindeki adam boyuna "istemirem. lstemirem" diyir.
Neyi istemirsen baba. sen kimsen
Ah benim gardaşım, nasıl annadlm, bene begin gizini vermek istediler,
almadım. Beni bu çuvala goydular. Ben oni istemirem.
-Vola sen ne ahılsız adamsan. insan begin gızınıı almaz mi ?
-Eğer sen istersen, gel çuvala gir. Senin elbiselerini de bene ver. Beg'in gizini
sen al.
Hasan bele diyende çobanın ahlı yatir. "He" diyir. Çoban çuvala girir. Hasan çoban gıyafetlnde sürüyi alir gidir.
Biz gelah yeddi köseye. Köseler düğünden dönirler ki çuval yerinde durir. İçindeki boyuna "beni cihardın ben aliram, begin gizini almıya razı oldum, ben alacağam." diye gonuşir. Köseler diyirler ki Hasan ahlını oynatmış. Çuvalı alir getirir Çobandede körpüsünden aşşaği atirlar. "Di get, geber. senin yanan buhartmadıh ya!" diyirler
Anadolu Türk diyolektolojisi üzerinde çalışan Prof.Dr. Ahmet Caferoglu dil malzemesi vermek maksadıyla İlk defa 1942 yılında Erzurum'a ait iki masalı yazıya geçirmiştir, "Ehmet Bezircan" ve "Serencem" adlı bu iki masal Erzurum'un Pasinler İlçesine bağlı Sürbahan köyünden derlenmiştir.
KÖSE HİKAYESİ
Bir varmış, bir yokmuş. Pasinler tarafında bir kövde bir köse ailesi yaşarmış. Köse'nin bir oğli varmış. Oğlan Anasının yahasını tutmuş ki "Babama de beni eversin" Anası da erine "Hal bele İken bele. oğlan evlanmah istir." diyir. Buni diyende gocası diyir ; "Mademki evlanmah. Isdır. Götürsün sehere öküzi satsın parasını getirsin, onun parasıyınan başını bagliyah," Gari gidir, gocasının söylediklerini oğluna annadir; "Baban dedi ki sabahtan öküzi sehere götürsün satsın, parasını getirsin oni everim" Buni diyende oğlan sevünir. sabahı dar edir." Öküzü ahurdan cihardır, öğüne gatir, şehrin yoluni dutir. Şehirde de yeddi tene menşur yüz köse varmış. Bu köseler şehrin dışarısındaki yollara dagılir. yollardan gelip geçenleri gandırır, mallarını yoh fiyetten alirlarmış. Oğlanın babasının adı Hasan İmiş. Hasan da çoh menşur bir köseyimiş. Oğlan seherin yoluni yari edende garşısına İki köse çıhır. Bunlar bahirlar ki oğlan birez sevoya benzir. "Bele nereye gidirsen" deyirler.
Ökizi satmiya götürirem
Ne istirsen, biz alah
"On panknot verin" diyende, kösenin biri diyir ki: "Ey hoş fiyeti de ey amma bu öküzün bir gusuri var."
"Neymiş gusuri hele diyin bahim". Köse diyir ki: "Bu öküzün boynuzları coh sivri. Alan adam alaf verende başıni bir sallasa adamın gözüni çıkardır. sufatını dağıdır.
Oğlan bu sözleri dinlir. öküze "ho" diyir. Birez ilerliyende; "Ola ben ne edim. nasıl edim" diyir. Yerden bir daş almasiyinan öküzün iki boynuzuni da gırir. O hışdlk öküz olir kolik. Bele bu vaziyette yoluna devam edende garşısına İki tene köse daha çıhır. Bu köseler de öbürlerindenmiş. Oğlani birez saf göriller. Gandınp Öküzü elinden almah isdirler: "Bele nereye gidirsen deliganlı?" diyirler.
Anbu öküzü götirirem ki şeherde satim
Ne lstirsen? Biz alah,
"On panknot verin yeter" diyir. Oğlan bele diyende köseler diyirler ki: "Öküzün değeri var. on pankinot eder. daha fazla da eder. Fiyeti de ey .hoş amma bu Öküzün bir gusuru var." "Neresinde bir gusuri var. hele gösterin" diyende Köseler diyir ki; "Bu öküzün dudahları coh. loşo alaf yiyende etrafa sıçradır.''
Oğlan köselere peki diyir, öküzü öğüne gatir. Birez gelende cebinden piçaği çıhardlr. öküzün iki dudağını da dibinden kesir. Tebi öküz al ganlar içinde galir. Bele bu veziyette giderken gine garşısına iki köse çıhır: "Deliganli hele eylen, bele nere gidirsen?"
Anbu öküzi şehirde satmiya götürirem
Vola ne ey bir öküzmüş bu öküz.
Ne istisen biz alah,
On panknot isdirem.
Ey. öküze göre fiyati bişey değil, ama bu öküzün bir gusuri var, o da olmasa misli menendi bulunmaz.
-Neymiş gusuri?
-Bu öküzün pocçigi çoh uzun, Bir sallasa etrafi berbad eder.
Bu sözleri dinledikten sonra köselerden ayrılan oğlan, şehre yahlaşdıgı yerde gene piçagını çıgardir. öküzün poçcığini dibinden kesir. Beçare öküz onca gan ziyan edir ki artık feri fesi kesilir, daha yürlyemlr. düşir ölir. Öküz ölende oğlan diyir ki: "O ki satamadım, bari derisini köve götürüm." Öküzi soyir derisini heybesine goyir köye götürir. Babası Hasan Aga. oğlani görende sorir;
-Ola ne ettin?
-Heç baba. Ökiz öldi
"Nasıl oldu bu iş?" diyende, oğlan "Hal bele iken bele" diyir. köselerin yaptıklarını bir bir babasına annadir. Köse Hasan öbürlerinden daha yaman bir köseymiş. Ogluni dinnedikten sora: "Ya ele mi bahah. ki el mi yaman, bey mi?" diyir. Ertesi gün sabah, açılanda garisına diyir ki: "Hele esşegi çıkart, ben bögün şehire gidecagam" Eşşegi çıkardirlar. Köse Hasan, oğlanın tarif ettiği yere yaklaşanda eşşegin gerisine bir tene altın tepir. Birez sonra köseler. Köse Hasan'ın öğini kesirler amma bunlar onun da bir köse olduguni bülmirler.
Aga uğur ola. nere gidirsen?
Anbu eşsegi satmiya götürirem.
Ne istirsen? Biz alah.
Yüz pankınot.
Aga bir eşşek de yüz pankınot ede. Hele olacağına de de alah
"Ahlız keserse, benim eşşeğimin değeri yüz pankınottur." diyir ve hama eşşegi modullir Modulliyanda eşşek hama "vırt" edir, arkasından altınlari dışari atir. Köseler buni görende şaşırırlar. "Bu nasıl iş" diyirler. Köse Hasan yere düşen altını alir. temizlir dizine sürir parlatır, kesesine goyir. Buni gören köseler diyirler ki
Hele dur aga bu eşşek her vahıt mı altın cihardır?
Benim eşşegiin âdeti beledir, her vahit çıharır.
Bu İş nasıl olir? Hele annat.
Bu eşsegi bir yere gabatacahsın. bir hafta heç yanına ugamiyacaksan, bir
hafta sora cıhanp bir modulladın mi, gördüğüz gibi altın cihardır.
Köse Hasan bele diyende öbürleri dinnirler. dinnirler birbirlerinen pısır kısır gonuşduhdan sora diyirler ki: "Gel bu eşsegi bize yetmiş pankınota ver."
Ne başınızı agırdim. Köse Hasan; vur. dut eşsegi dohsan pankınota köselere satir, paraları cebine goyir, köyüne gelir.
Köse Hasan kövünde olsun, biz gelah eşşegi alan köselere: Köseler, eşsegi alır almaz götürir bir boş merege gabadirlar. Bir hafta heç yanına ugramirlar. Bir hafta sonra gidirler zirzanın üstündeki asma kilidi açirlar, gapiyi itilirler amma gapi bir türll açılmir. Meğer eşşek acından gebermiş. gapının ardasına yıhılmış. Ne İse, zorlanirlar. gapiyi açirlar, eşşegin cendegini dişari atirlar. Köse
Hasan'a verir verişdirir. "Helbet sen elimize geçersen, biz de sene edeceğimizi bülürük' diyirler.
Biz gelek Hasan'a... Köse Hasan köve gelende, yoldan İki tene tilki enigi alir eve gelir. Garısına diyir ki: "Bah beni ey dinne. Ben bele iken bele ettim. Şimdi o köseler gelende onlara bir oyun oyniyacayıh" Bele diyende garısı diyir ki: "Gine kim bülür nasıl bir şeytanlıh düşünmüşsendlr, hele annat. Hasan diyir ki: "Bah şimdi o adamlar gelende diyacahsan ki Hasan tarlada çalışir. Ben bu tilkilerden birini senin yanına bırahacagam. Öbür tilkiyi de tarlaya götürecağam. Sen evde bir ayran aşı, bir guşgana dolma, birez de pilav yap hazır et. Köseler gelende ben onların yanında benim tilkinin kulağına diyecagam ki. eve get söyle. hanım şu şu yemekleri bişirsün, misafirim var." Emi?
-ee...
Tebi tilkiyi puhardanda gacıp gidecektir. Ondan sorasına garışma. Köse Hasan hilesini garısına annatanda garısı. "pekey" diyir. Herif de tarlaya gidir. Aradan bir saat mı geçir, iki saat mı geçir, hilâf olmasın gapı dögllir, Dögülende gar Sövenin deliğinden bahir ki köseler gelmiş:
-Kim o?
Hasan Aga evde mi?
Heyir evde yoh
Ya nere gitmiş?
anu garşıdaki tarlada çalışir.
Köseler "pekey" diyir. Hasan'ın yanına gidirler - Selâm-eleykûmüselâmdan sonra köseler diyirler ki:
Bize sattığın eşşek öldi.
Vah.! Çoh yazık. Nasıl ettiz ki öldi?
Bir hafta yanına uğramadıh.
Yanına ot, su goyduz mu?
Heyir goymadıh
Vah vah zavallı essek, demek ki acından ölmüş. Acıdım, çoh acıdım amma
ne edek canız sağ olsun, o ki olan olmuş üzülmeyin. Buriya gelmişken bize gidah
bir yemek yiyah sora gidin.
'Yoh. yoh eziyete düşme" diyende Köse Hasan, adamların yanında, arabanın goluna bağlı bulunan tilkinin gulagına onnann duyacağı bir sesle diyir ki' "Get eve söyle, de ki "Ağanın iki tene misafiri var. Çorba, dolma, pilav bişirsin. Bir saat sora gelecahlar." Bu sözleri tilkinin gulagına söyledikten sora. oni buhardır. Tilki adamın elinden kurtulanda tebi gaçir gidir. Köseler buni görir ecebe galirlar 'Tilki de İnsan dilinden anniya. bu nasıl iş? Hele bahah. soni nasıl cıhacah diyirler. Tarlada Hasan Agaynan birez yarenlik edirler. Birez sora Hasan diyir ki: "E... Ağalar, gahın gidah bir garnımızı doyurah."
Hep beraber toplanir. eve gidirler. Hasan Aga evden içeri girir. Köseler onun ardasından girende bahirlar ki tarladaki tilki havluda, evün içinde dolanir. Eyce şaşirirlar. Ne ise biraz sora Hasan'ın. tilkinin kulağına söylediği yemekler bir bir gelende köseler dayanamirlar. yemek yedikten sora diyirler ki:
Aga anbu tilkiye heyran olduh, gel buni bize sat.
Olmaz, bu tilki çoh merifetlidir. satamam.
Hasan tebi bu sözleriynen müşteri gızıştırir. birez gevüşek davrananda köseler israr edirler. "Gel sat. ne istirsen verah" Bunların ısrari üzerine Hasan da diyir ki peki mademki bunca istirsiz ikiyüz pankınot verin, tilkiyi alın götürün."
Ne başınızı ağırdım. Vur dut tilkiyi yüzaltmış pankınota alir gidirler. Köse Hasan'nan garısı arkalarından gülirler, sevünirler. Köseler de bir sevincinen tilkiyi alıp öteki köselerin yanına gidirler. Tilkinin merifetini annatirlar. Köselerin başi diyir ki ele İse en evvel tilkinin kulağına ben söylim, bizim eve yollim. yemeği bizde yiyah" Ötekiler, "olur" diyirler. Baş köse. tilkinin kulağına birşeyler söylir. Evde hanıma börekler, paklavalar ısmarlır. tilkiye: "haydi get" diyir. Tilki tebil adamdan gurtulur gurtulmaz gaçir gidir. Birez sora köseler toplanır, baş kösenin evüne yemek yemeye gidirler. Baş kösenin garisi diyir ki Heyir ola herif, bunca misafiri hebersiz neye getirdin?'
Nasıl hebersiz, tilki gelip söylemedi mi?
Ne tilkisi, sen ne gonişirsan, tilki de heber getire?
Köseler, üzüntüden birbirlerini suçliya dursunlar, biz gelah Köse Hasana
Köse Hasan, gansma diylr ki: "Bah_ gari bu herifler gene gelip beni bulacahlar. Ben sindi sene birşey ögretecagam ey dinne Carisi "pekey" diylr. Hasan diyir ki; "Ben senin boynuna bir bagarsah bağlıyacagam. Bağırsağın içine kan dolduracagam. Misafirler gelende ben sene yemekten sora derem ki hele gadayıf dolması da getir. Sen de dersen ki: 'Gadayıf dolması yapmadım.1 Benim yalandan hersim çıhar. Beni onların yanında yatırır keserern. sen de ölmüş gibi evvela çıtpınır sora cansız yatarsan sora adamlar sana acırlar. Ben de onlara derem ki: 'Mademki çoh üzülirslz. sizi üzüntüden gurtarim.' Anbu gamış düdögl getirir guiagan üç defa öttürürem. O zaman sen cana gelir ayağı gaharsan. Annadın mı?" Gan: "Herif senin bene ettiğin nedir?" dedikten sora "pekey" diyerek kabul edir. Yemekler yiyildikten sora Hasan Ağa. gansına diyir kt "Hele gadayıf dolması getir sofradan gahah.." Gansı dlyir ki: "Ben gadayıf dolması yapmadım?" Hasan Ağa. buna coh fena halde herslenlr. Hama orada belinden gemesini134 çıharir. garının boynuna basir. Garının boynundaki bagarsah deşilir. Ortalığa kan yayillr. Orada ki köseler buna coh üzilirler. "Aman aga ne ettin, bizim yüzümüzden cinayet işledin, vah. vah. coh. üzüldük" diyende. Hasan Ağa misafirlere diyir ki: "Bunca ki üzüldüz. durun ben buni dirildim." Bele dedigden sora gahlr terekten bir tene küçük kamış düllük135 getirir, yerde cansız yatan gansının kulağına bir defa öttürlr Öttürmez gari çift sıççırir ayağa gahlr. Oradakiler de hayret edirler. Birez sora bu düllüge lallp olirlar. Ne başızl agırdlm Köse Hasan bu dülligi de ey bir para İle onlara satir. Düllügi olan köseler gelir evlerlnde ganlannı birer birer kesirler, düllük heç birini dirilımeyince gene Hasan Aga'nın kövünün yoluni dutirlar.
Köse Hasan. Öteki köselerin gene köve geleceklerini, bu defa canini gurtaramiyacagınl anlir. yeni bir oyun hazırlir. Gansma dlylr ki: "Bah garl. bu herifler gelir beni sorarlarsa sen ağliyarah de ki. "Hasan öldi." Ben bir mezer yaptırıp içine gireceğam. Onlar mezerimi görür, öldüğüme İnanırlarsa gurtuluruh_." Gansı "pekey" diylr.
Aradan coh geçmlr. Yeddt köse toplanır, köve gelirler. Hışmınnan Hasan'm kapısın! çalirlar. Gansi kederli kederli: "Kim o?" diylr.
- Hasan Aga yoh mi?
-Vay canım cıha Hasan Aga öleli 48 saat oldl
Gari bunları söyleyende kaprom anhasında yalandan aglir. Köseler buni dinnediklen sora diyirler ki:
-Buraya gelmişken gidah bari mezerinde bir fatiha ohiyah.
Gabristana gidirler, sıraya düzülir fatiha ohiyanda baş köse bahir ki. mezerin uç yerinde bir delik var. Meğer Hasan orayı nefes deliği goymuş. Baş köse arkadaşlarına diyir ki
-Vola hele mezeri açın. ben bu delikten şüpelendim
Köseler mezeri açirlar ki Hasan mezerin ortasında oturir. " sensen bize bu oyunları oyniyan" diyerek Hasan'i dutir bir çuvalın İçine goyir götürirler. Götürende bahirlar ki uzahdan davul çalınir, atlılar gaynaşir. bir şenlik bir şamata gelir. Yanlarına gidirler ki düğün olir. Hasan'ın bulunduğu çuvalı bir ağaca bağlir, düğüne gidirler. Hasan-bahir ki gettiler. kendi kendine devamlı olarak: "istemirem, lstemirem, istemirem" diyir. O sırada sürüsü ile geçen bir çoban bu sese gulaklanir. Çuvalın yanına gelir ki, içindeki adam boyuna "istemirem. lstemirem" diyir.
Neyi istemirsen baba. sen kimsen
Ah benim gardaşım, nasıl annadlm, bene begin gizini vermek istediler,
almadım. Beni bu çuvala goydular. Ben oni istemirem.
-Vola sen ne ahılsız adamsan. insan begin gızınıı almaz mi ?
-Eğer sen istersen, gel çuvala gir. Senin elbiselerini de bene ver. Beg'in gizini
sen al.
Hasan bele diyende çobanın ahlı yatir. "He" diyir. Çoban çuvala girir. Hasan çoban gıyafetlnde sürüyi alir gidir.
Biz gelah yeddi köseye. Köseler düğünden dönirler ki çuval yerinde durir. İçindeki boyuna "beni cihardın ben aliram, begin gizini almıya razı oldum, ben alacağam." diye gonuşir. Köseler diyirler ki Hasan ahlını oynatmış. Çuvalı alir getirir Çobandede körpüsünden aşşaği atirlar. "Di get, geber. senin yanan buhartmadıh ya!" diyirler
BEDDUALAR
BEDDUALAR
Ağzın tad görmesin
Ağzın imansız gapana
Ağzın kitlene
Allah belani versin
Allah birin iki etmesin
Allahın dan bulasan (bulasın)
Allah canın ala
Allah cezan vere
Allah'ın hışmına uğriyasan (uğrayasın)
Anasız babasız galasan (kalasın)
Anan baban gorbagor ola
Ayağın daşli gözün yaşli ola
Baba boğazan çıha
Baba çıha
Baba duta
Baban Öle
Baba yiyesen
Baba vura
Başan gara gele
Başın bata
Bemirat galasan
Bemirat olasan
Bemirat tahtasına uzanasan
Boğazan şiş gire
Boyun batsın
Boyun devrüle
Bunculah galasan
Canın cehenneme
Cehennem Zebanisi
Cennet yüzü görmeye sen
Çaresiz galasan (kalasın)
Çarmıha gelesen
Çenen düşe
Çenen kitlene
Darda galasan
Davun boğazan çıka
Damın tuta
Davunun peşi
Davun vuracah
El açıp dilenesin
Elin kolun kırıla
Ellerin kırıla
Ellerin yanına uzana
Ellimin kori
Er bula yer bulamayasan
Evinde ölmeyesen
Evsiz barksız galasan
Gan gusasan
Gazaba uğrayasan
Geberecek
Geberesen
Gidişin ola gelişin olmaya
Gorbagor olasan
Görüp göreceğin bu ota
Gözen dizen dura
Gözlerin avucan gele
Gözlerin toprak doy ura
Hazan yaprağı gibi sararasan
Hışıma gelesen
Heram it gani ola
İmansız geberesen
İnim İnim inleyesen
İyi günün bu ola
Kapın kapana
Kor olasan
Kurda kuşa yem olasan
Lal olasan
Lanet suratına
Lime Lime doğranasan
Murad alamiyasan
Muradın gözünde gala
Muratsız galasan
Mürüvetsiz galasa
Naçar galasan
Namerde muhtaç olasan
Nana muhtaç olasan
Ocağın bata
Ocağın sone
Olmaz olaydın
Oyum oyum oyulasan
Ölesen
Ölün çıha
Parçalanasan
Parça tike olasan
Patliyasan
Rağbetsiz olasan
Rahat yüzi görmiyesen
Rezil olasan
Sebepsiz ocağın sone
Sebep olan sebepsiz galasın
Seni ne diyim olasan
Seni yere giresen
Sufatıın arkan döne
Sürüm sürüm sürünesen
Şerre uğriyasan
Şevkin söne
Şişesen
Taş kusasan
Teneşire uzanasan
Toprah başan
Topun devrüle
Topun gaha
Ummiyasan
Uyuz olasan
Vurulasan
Vurucin vura
Vuruci dalından vura
Vurgunun vura
Yarı yolda galasan
Yere girecek
Yerin dibi
Yerin dibine girecek
Yer dibine giresen
Yüzün töküle
Zehir zıkkım ola
Zehir zıkkım yiyesen
Zıkkımın köki
Zıkkım ola
Ağzın tad görmesin
Ağzın imansız gapana
Ağzın kitlene
Allah belani versin
Allah birin iki etmesin
Allahın dan bulasan (bulasın)
Allah canın ala
Allah cezan vere
Allah'ın hışmına uğriyasan (uğrayasın)
Anasız babasız galasan (kalasın)
Anan baban gorbagor ola
Ayağın daşli gözün yaşli ola
Baba boğazan çıha
Baba çıha
Baba duta
Baban Öle
Baba yiyesen
Baba vura
Başan gara gele
Başın bata
Bemirat galasan
Bemirat olasan
Bemirat tahtasına uzanasan
Boğazan şiş gire
Boyun batsın
Boyun devrüle
Bunculah galasan
Canın cehenneme
Cehennem Zebanisi
Cennet yüzü görmeye sen
Çaresiz galasan (kalasın)
Çarmıha gelesen
Çenen düşe
Çenen kitlene
Darda galasan
Davun boğazan çıka
Damın tuta
Davunun peşi
Davun vuracah
El açıp dilenesin
Elin kolun kırıla
Ellerin kırıla
Ellerin yanına uzana
Ellimin kori
Er bula yer bulamayasan
Evinde ölmeyesen
Evsiz barksız galasan
Gan gusasan
Gazaba uğrayasan
Geberecek
Geberesen
Gidişin ola gelişin olmaya
Gorbagor olasan
Görüp göreceğin bu ota
Gözen dizen dura
Gözlerin avucan gele
Gözlerin toprak doy ura
Hazan yaprağı gibi sararasan
Hışıma gelesen
Heram it gani ola
İmansız geberesen
İnim İnim inleyesen
İyi günün bu ola
Kapın kapana
Kor olasan
Kurda kuşa yem olasan
Lal olasan
Lanet suratına
Lime Lime doğranasan
Murad alamiyasan
Muradın gözünde gala
Muratsız galasan
Mürüvetsiz galasa
Naçar galasan
Namerde muhtaç olasan
Nana muhtaç olasan
Ocağın bata
Ocağın sone
Olmaz olaydın
Oyum oyum oyulasan
Ölesen
Ölün çıha
Parçalanasan
Parça tike olasan
Patliyasan
Rağbetsiz olasan
Rahat yüzi görmiyesen
Rezil olasan
Sebepsiz ocağın sone
Sebep olan sebepsiz galasın
Seni ne diyim olasan
Seni yere giresen
Sufatıın arkan döne
Sürüm sürüm sürünesen
Şerre uğriyasan
Şevkin söne
Şişesen
Taş kusasan
Teneşire uzanasan
Toprah başan
Topun devrüle
Topun gaha
Ummiyasan
Uyuz olasan
Vurulasan
Vurucin vura
Vuruci dalından vura
Vurgunun vura
Yarı yolda galasan
Yere girecek
Yerin dibi
Yerin dibine girecek
Yer dibine giresen
Yüzün töküle
Zehir zıkkım ola
Zehir zıkkım yiyesen
Zıkkımın köki
Zıkkım ola
ERZURUM EFSANELERİ
ERZURUM EFSANELERİ
Sözlüklerde farklı tanımları olan "efsane" kelimesi Farsça olup genellikle "halkın gözünde veya nakledenin hayal gücünde biçim değiştirerek, olağanüstü niteliklerle abartılı bir şekilde anlatılan hikâyeler" olarak tanımlanır. Erzurum efsaneleri üzerinde Bir örnek verecek olursak;
ÇOBANDEDE ZİYARETİ EFSANESİ
Erzurum'un Dumlu bucağının Köse Mehmet köyü sınırları içindedir. Kendi adını taşıyan dağların kuzeye bakan yamacında bulunmaktadır. Dumlu'da yöre halkından olup 99 yaşında olduğunu söyleyen Haydar Abact'nın anlattığına göre:
Çobandede ziyaretine çoklukla niyet tutanlar giderlermiş. Ziyarete gelenler ziyaret yanındaki sudan abdest alıp iki rekat namaz kılarlar ve kurban keserlerse dilekleri her neyse kısa zamanda gerçekleşirmiş. Kurak yıllarda köylüler yağmur duası için burayı tercih ediyorlarmış. Ziyaretin Efsanesi: Dumlulu 70 yaşındaki Mehmet Doğan Çobandede ziyaretinin efsanesini şu şekilde anlatmaktadır.
Çok eski zamanlarda bu yerlerde çobanlık yapan birinin sürüsüne bir ejderha musallat olur. Her gün birkaç koyunu yemek: suretiyle giderek sürüyü azaltır. Ejderha ile başa çıkamayacağını anlayan çoban Allah'a niyazda bulunarak söyle der: "Allah'ım, ejderhayı taş kes! Koçumu sana kurban edeyim”. Çobanın dileği kabul olunur ve ejderha hemen taş kesilir. Fakat çoban sözünde durmayarak koçunu kesmeyi ihmal eder. Bunun üzerine çoban sürüsü ile birlikte taş kesilir. Şu anda çobana, ejderhaya ve koyunlara benzeyen taşlar bir arada bulunmaktadırlar. Çoban tas kesilmeden önce değneğini ziyaret yerindeki suyun kenarına dikmiştir. Sonradan bu değnek yeşererek kavak olur. Kök salması ile de diğer kavaklar yetişmiştir.
Sözlüklerde farklı tanımları olan "efsane" kelimesi Farsça olup genellikle "halkın gözünde veya nakledenin hayal gücünde biçim değiştirerek, olağanüstü niteliklerle abartılı bir şekilde anlatılan hikâyeler" olarak tanımlanır. Erzurum efsaneleri üzerinde Bir örnek verecek olursak;
ÇOBANDEDE ZİYARETİ EFSANESİ
Erzurum'un Dumlu bucağının Köse Mehmet köyü sınırları içindedir. Kendi adını taşıyan dağların kuzeye bakan yamacında bulunmaktadır. Dumlu'da yöre halkından olup 99 yaşında olduğunu söyleyen Haydar Abact'nın anlattığına göre:
Çobandede ziyaretine çoklukla niyet tutanlar giderlermiş. Ziyarete gelenler ziyaret yanındaki sudan abdest alıp iki rekat namaz kılarlar ve kurban keserlerse dilekleri her neyse kısa zamanda gerçekleşirmiş. Kurak yıllarda köylüler yağmur duası için burayı tercih ediyorlarmış. Ziyaretin Efsanesi: Dumlulu 70 yaşındaki Mehmet Doğan Çobandede ziyaretinin efsanesini şu şekilde anlatmaktadır.
Çok eski zamanlarda bu yerlerde çobanlık yapan birinin sürüsüne bir ejderha musallat olur. Her gün birkaç koyunu yemek: suretiyle giderek sürüyü azaltır. Ejderha ile başa çıkamayacağını anlayan çoban Allah'a niyazda bulunarak söyle der: "Allah'ım, ejderhayı taş kes! Koçumu sana kurban edeyim”. Çobanın dileği kabul olunur ve ejderha hemen taş kesilir. Fakat çoban sözünde durmayarak koçunu kesmeyi ihmal eder. Bunun üzerine çoban sürüsü ile birlikte taş kesilir. Şu anda çobana, ejderhaya ve koyunlara benzeyen taşlar bir arada bulunmaktadırlar. Çoban tas kesilmeden önce değneğini ziyaret yerindeki suyun kenarına dikmiştir. Sonradan bu değnek yeşererek kavak olur. Kök salması ile de diğer kavaklar yetişmiştir.
ERZURUM ATASÖZLERİ
ERZURUM ATASÖZLERİ
Atasözleri, bir fikri, bir öğüdü mecaz yolu ile kısa ve kesin olarak anlatan, eskiden beri söylene gelmiş veciz sözlerdir. Asıl atasözleri yanında, fıkra türünde söylenmiş olanlar da vardır. Bunlar, çok kısıtlanmış hikâye yapısındadırlar. Karşılıklı konuşmayı belirten İki simetrik yan cümleyi içine alırlar. Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi genellikle geçmiş zamanla kullanılır:
Erzurum ve çevresi atasözleri bakımından zengin bir potansiyele sahiptir. Yöreden derlediğimiz bazı atasözlerini veriyoruz:
Aç koyarsan hırsız olur, çok söylersen yüzsüz
Aç tavuk rüyasında darı görürmüş
Ağacı kurt öldürür, insanı dert
Ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz
Akıllı düşünene kadar deli oğlunu evermiş
Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir
Alışmış kudurmuştan beterdir
Allah dağına bakar kar verir
Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı
Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste
Araz (Araş) akar, göz bakar
Arsız neden arlanır, çulda giyse sallanır
Asıl azmaz
Aslını yitiren haramzadedir
Aş taşınca kepçeye paha biçilmez
At binenin, kılıç kuşananındır
Ateşle barut bir arada bulunmaz
Ateş olmayan yerde duman çıkmaz
Atın ölümü arpadan olsun
Ava giden avlanır
Avcı avında yolcu yolunda gerek
Avrat vardır arpa unundan aş yapar, avrat vardır dolu ambarı boş yapar
Az tamah çok ziyan, getirir
Balık baştan kokar
Başa gelen çekilir
Başı bezeklinin aşı tezekli olur
Ben ağa sen ağa inekleri kim sağa
Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından
Benim için şap da bir şekerde
Besle kargayı oysun gözünü
Bir eli yağda bir eli balda
Bir ye bin şükret
Borcun yoksa kefil ol. vaktin çoksa şahit ol
Boş çuval dik durmaz
Büyük lokma ye, büyük söz söyleme
Bugünün işini yarına bırakma
Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir
Buz üstüne bina yapılmaz
Can boğazdan geçer
Can çıkmadan huy çıkmaz
Cömertsin der, maldan ederler. Yiğitsin der candan
Çağrılan yere erinme, çağırmayan yere görünme
Çarşıda mum yok korun (körün) talaşına (telâşına)
Çıra, dibine ışık vermez
Çok segirden (koşan) tez yorulur
Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin
Çöreğinde çiği olan gocunur
Çürük tahta mıhi (çivi] tutmaz
Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz
Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur
Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden aşar
Davacısı kadı olanın, yardımcısı Allah olsun
Davulun sesi uzaktan hoş gelir
Deli dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun
Delik büyük, yama küçük
Deliye hergün bayram
Deli kız düğün etmiş, kendi baş sedire geçmiş
Demiri nem çürütür, insanı gam
Deveye diken lazım boynunu uzatsın
Dilin kemiği yok
Dinsizin hakkından imansız gel
Dünya malı dünyada kalır
Dünya yansa bir horum bağ otu yanmaz
Düşmez kalkmaz bir Allah'tır
Ecel geldi cihana, bas ağrısı mahane
Eceli gelen keçi çobanın değneğine sıçrar
Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste
Elin ağzı torba değil ki çekip bûzesin
El mi yaman, bey mi?
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz
El kazanı ile aş kaynamaz
El yarası onulur, dil yarası onulmaz
Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez
Eşek çamura batanca yol gösteren çok olur
Et tırnaktan ayrılmaz
Ev alma komşu al
Ev danası öküz olmaz
Evdeki hesap çarşıya uymaz
Evli evinde, köylü, köyünde gerek
Fazla mal, göz çıkarmaz
Felek kimine kürk giydirir, kimine yelek
Fukaranın ahı, tahttan İndirir şahı
Gelen gideni aratır
Gelin ata binmiş, "ya kısmet demiş ''
Geven ne ki gölgesi ne ola
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur
Gün doğar, âlem görür
Gün doğmadan neler olur
Güneş balçıkla sıvanmaz
Güvenme varlığa, düşersin darlığa
Güzelin basından çile eksik olmaz
Güzün gelişi yazdan bellidir
Hamama giden terler
Harman yel ile düğün el ile olur
Hazıra dağlar dayanmaz
Her horoz kendi çöplüğünde öter
Her kuşun eti yenmez
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır
Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar
Hırsız evden olunca, öküz bacadan çıkar
Hırsıza beyler borçludur
İmam evinde aş ölü gözünde yaş bulunmaz
İnsani arkadaşı azdırır
İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma kurur
İnek öldü şab kesildi dana öldü hep kesildi
İnsanın yere bakanından suyun durgun akanından kork
İnsanoğlu kanatsız kuştur
İsli kazanın yanında durma sana da is bulaşır
İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü Kara
İşten artmaz, dişten arta
İyi dost kara günde belli olur
İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir
Kabahat da gizli ibadet de
Kabahat samur kürk olsa, kimse üzerine almaz
Kabul olunmayacak duaya amin denilmez
Kadı ekmeğini karınca yemez
Kadı kızında bile kusur bulunur
Kalp kalbe karşıdır
Kalpten kalbe yol vardır
Kara haber tez duyulur
Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yere kucaklamış
Kârını bilmeyen kasap, elinde kalır masat
Kaş İle göz, gerisi söz
Kaynayan kazan kapak tutmaz
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
Kazma kuyunu, kazarlar kuyunu
Kediye ciğer emanet edilmez
Komşu komşuya bakar canını ateşe yakar
Atasözleri, bir fikri, bir öğüdü mecaz yolu ile kısa ve kesin olarak anlatan, eskiden beri söylene gelmiş veciz sözlerdir. Asıl atasözleri yanında, fıkra türünde söylenmiş olanlar da vardır. Bunlar, çok kısıtlanmış hikâye yapısındadırlar. Karşılıklı konuşmayı belirten İki simetrik yan cümleyi içine alırlar. Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi genellikle geçmiş zamanla kullanılır:
Erzurum ve çevresi atasözleri bakımından zengin bir potansiyele sahiptir. Yöreden derlediğimiz bazı atasözlerini veriyoruz:
Aç koyarsan hırsız olur, çok söylersen yüzsüz
Aç tavuk rüyasında darı görürmüş
Ağacı kurt öldürür, insanı dert
Ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz
Akıllı düşünene kadar deli oğlunu evermiş
Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir
Alışmış kudurmuştan beterdir
Allah dağına bakar kar verir
Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı
Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste
Araz (Araş) akar, göz bakar
Arsız neden arlanır, çulda giyse sallanır
Asıl azmaz
Aslını yitiren haramzadedir
Aş taşınca kepçeye paha biçilmez
At binenin, kılıç kuşananındır
Ateşle barut bir arada bulunmaz
Ateş olmayan yerde duman çıkmaz
Atın ölümü arpadan olsun
Ava giden avlanır
Avcı avında yolcu yolunda gerek
Avrat vardır arpa unundan aş yapar, avrat vardır dolu ambarı boş yapar
Az tamah çok ziyan, getirir
Balık baştan kokar
Başa gelen çekilir
Başı bezeklinin aşı tezekli olur
Ben ağa sen ağa inekleri kim sağa
Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından
Benim için şap da bir şekerde
Besle kargayı oysun gözünü
Bir eli yağda bir eli balda
Bir ye bin şükret
Borcun yoksa kefil ol. vaktin çoksa şahit ol
Boş çuval dik durmaz
Büyük lokma ye, büyük söz söyleme
Bugünün işini yarına bırakma
Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir
Buz üstüne bina yapılmaz
Can boğazdan geçer
Can çıkmadan huy çıkmaz
Cömertsin der, maldan ederler. Yiğitsin der candan
Çağrılan yere erinme, çağırmayan yere görünme
Çarşıda mum yok korun (körün) talaşına (telâşına)
Çıra, dibine ışık vermez
Çok segirden (koşan) tez yorulur
Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin
Çöreğinde çiği olan gocunur
Çürük tahta mıhi (çivi] tutmaz
Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz
Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur
Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden aşar
Davacısı kadı olanın, yardımcısı Allah olsun
Davulun sesi uzaktan hoş gelir
Deli dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun
Delik büyük, yama küçük
Deliye hergün bayram
Deli kız düğün etmiş, kendi baş sedire geçmiş
Demiri nem çürütür, insanı gam
Deveye diken lazım boynunu uzatsın
Dilin kemiği yok
Dinsizin hakkından imansız gel
Dünya malı dünyada kalır
Dünya yansa bir horum bağ otu yanmaz
Düşmez kalkmaz bir Allah'tır
Ecel geldi cihana, bas ağrısı mahane
Eceli gelen keçi çobanın değneğine sıçrar
Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste
Elin ağzı torba değil ki çekip bûzesin
El mi yaman, bey mi?
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz
El kazanı ile aş kaynamaz
El yarası onulur, dil yarası onulmaz
Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez
Eşek çamura batanca yol gösteren çok olur
Et tırnaktan ayrılmaz
Ev alma komşu al
Ev danası öküz olmaz
Evdeki hesap çarşıya uymaz
Evli evinde, köylü, köyünde gerek
Fazla mal, göz çıkarmaz
Felek kimine kürk giydirir, kimine yelek
Fukaranın ahı, tahttan İndirir şahı
Gelen gideni aratır
Gelin ata binmiş, "ya kısmet demiş ''
Geven ne ki gölgesi ne ola
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur
Gün doğar, âlem görür
Gün doğmadan neler olur
Güneş balçıkla sıvanmaz
Güvenme varlığa, düşersin darlığa
Güzelin basından çile eksik olmaz
Güzün gelişi yazdan bellidir
Hamama giden terler
Harman yel ile düğün el ile olur
Hazıra dağlar dayanmaz
Her horoz kendi çöplüğünde öter
Her kuşun eti yenmez
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır
Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar
Hırsız evden olunca, öküz bacadan çıkar
Hırsıza beyler borçludur
İmam evinde aş ölü gözünde yaş bulunmaz
İnsani arkadaşı azdırır
İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma kurur
İnek öldü şab kesildi dana öldü hep kesildi
İnsanın yere bakanından suyun durgun akanından kork
İnsanoğlu kanatsız kuştur
İsli kazanın yanında durma sana da is bulaşır
İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü Kara
İşten artmaz, dişten arta
İyi dost kara günde belli olur
İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir
Kabahat da gizli ibadet de
Kabahat samur kürk olsa, kimse üzerine almaz
Kabul olunmayacak duaya amin denilmez
Kadı ekmeğini karınca yemez
Kadı kızında bile kusur bulunur
Kalp kalbe karşıdır
Kalpten kalbe yol vardır
Kara haber tez duyulur
Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yere kucaklamış
Kârını bilmeyen kasap, elinde kalır masat
Kaş İle göz, gerisi söz
Kaynayan kazan kapak tutmaz
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
Kazma kuyunu, kazarlar kuyunu
Kediye ciğer emanet edilmez
Komşu komşuya bakar canını ateşe yakar
Erzurum Şivesi
Abov : Korku İle karışık hayret bildirir
Ahan : İşte, şu
Akabuka : Alafranga, (Mini şivesini değiştirme heveslisi)
Anbağahan : İşte Burda
Ander : Münasebetsiz
Angıt : Vurdumduymaz
Anorli : Kibirli gururuna düşkün
Aşnafişna : Kur yapma, cilve yapma, oynaşma
Ayınoyun : Düzensiz, tatsız tuzsuz
Avel : Bunak, beceriksiz
Babuş : Ördek
Bahtavar : Mutlu, mesut bahtiyar
Bayahıt : Demin, biraz önce
Beleş : Bedava, karşılıksız
Belevürt : Tahmin, mukayese
Bıdılanmak : Kendi kendine konuşmak
Bıldır : Geçen güz
Bilibili : Kazları ve ördekleri çağırırken söylenir
Bir oki : Allah'tan ki şu var ki
Bocuzlamak : Küsmek
Böğürme : Hayvanların bağırması
Bunculah : Bu kadar
Cıscıvlak : Çırılçıplak
Cellobello : Ayak takımı, sıradan kimseler
Cencir : Çok çelimsiz, sıska çocuk
Cemre : Cereme, riziko
Cıbıl : Az giyinmiş, çıplak fukara
Cico : En güzel en iyisi
Çıfıt : Kötü kalpli, kuşkulu
Çığız : Oyunbozan
Cırboğa : Yaramaz, huysuz küçük çocuk
Cılh : Bozulmuş yumurta
Cıncıklamak :Çimdikler gibi tırmalamak
Cırbağa : Ufak tefek, küçük
Cırnah : Tırnak
Cıvıh : Sulu
Cincevat : Zeki fakat güvenilmez
Dadah : Çocuk Maması
Dardük : Daracık Elbise
Day Durmak : Bebeğin Ayakta Durabilmesi
Dazlamak : İnce Eleyip Sık Dokumak
Debertmek : Kurcalamak Ortaya Çıkarmak
Deh : At ve Eşeği Yürütmek İçin Söylenir
Densiz : Saygısız Münasebetsiz
Dıbız : Tüysüz, Kel, Dazlak Kafa
Dıllo : Külhabeyi Serseri
Dımbıltı : Davul, Def, Darbuka gibi vurgulu çalgılar
Dınaz : Alaya Alma
Dındıklama : Çok Ağır İş Yapma
Dıngıl Mıngıl : Karma Karışık
Dıngılım Usul : Yerine Oturmamış Oynak
Dıravanci : Aç Gözlü, Dilenci Yaradılışlı
Dırçik Atmak : Hoplaya Zıplaya Yürümek
Dırlamak : Gereksiz Yere Konuşmak
Dıreş : Uzun Boylu
Dızdığın Dızdığı : Birkaç Uzak Göbekten Akraba
Dızdız : Çok Ağlayan Çocuk
Diya : İşte Şurada
Dummak : Suya Dalmak
Dümsük : Yumruk
Ecik-Ecük : Kasık
Efilefil : Rüzgarın Serin Serin Esmesi
Eke : Çok Bilmiş
Elebele : Şöyle Böyle
Endek Döndek : Evirip Çevirmek
Eycemen : İyice Esaslı Biçimde
Farfara : Saf, Çocuk Yaratılışlı
Fanmaz : Uslanmaz
Fenikmek : Telaşlanmak
Fesat : Karıştırıcı
Fıhfıhlamak : Kaynamak
Fıldır Fıldır : Gözleri Kırpmadan Dikkatli Dikkatli Bakmak
Fırt : Yudum
Fıs : Boş
Fıstik : Tekme Atma
Fiddoz : Alımlı Çalımlı
Fingirdemek : Oynamak
Fit : Ödeşmek
Fitlemek : Karıştırmak
Fitleşmek : Anlaşmak
Fitne : Karıştırıcı, Fesat
Gak Kulak : İri Kulak
Gamo : Kibirli, Gururlu, Kendini Beğenmiş
Gıdırgıdır : Çekememek, Hazmedememek
Gıdıl : Kısa Boylu
Gıjgırdamak : Bir Şeye Yeltenmek
Gıncıltmak : İncitmek
Gındıllamak : Yuvarlanmak
Gında Dönmek : Takla Atmak
Gırgıt : Cimri
Gorbagor : Azap Görmeye Layık Ölü
Gucur : Cüce
Gudik : Köpek Yavrusu
Gulluk : Karakol, Polis Kulübesi
Guzzikli : Kamburu Olan
Haman : Hemen
Henek : Şaka
Hıllık : Çoban Köpeği
Hınik : Genizden Konuşan, Burnundan Konuşan
Hınk Mınk Etmek : Şaşkınlıktan Dili Dolaşmak
Hırlı : Doğru Güvenilir Yaramaz
Hışır : Çok Yorgun
Hışırık : Ufak Dolu Tanesi
Horata : Dedikodu
Hotulamak : Çekememek, Çekiştirmek
Hoyrat : Sevimsiz
Hudik : Tedirginlik
Kafter : Sevimsiz İhtiyar
Kakart : Kümes Hayvanları veya Kuşların Burnu
Kalik : Eskimiş Ayakkabı
Karakura : Kabus
Karmançorman : Birbirine Karışma
Katakolli : Yağcılık Yapma
Kelek : Güvenilir Olmayan
Kunkul : Tavuğun Tepeliği
Kırtik : Parça
Kelloş : Dazlak
Kıtmır : Kısa Burunlu
Kokor : Çocukları Korkutmak İçin Kullanılan Korkuluk
Lazot : Mısır
Lılığ : Rafadan Yumurta
Lıvır : Geveze
Loloz : Havada Aç
Loşo : İri Dudaklı
Malamat : Rezil
Mangıldamak : Ses Çıkarmak
meymene : Gayet Soğukkanlı
Mıllıhci : Yüze Gülen
Mırlamak : Dırıltı Etmek Gevezelik Etmek
Nanaher : İriyarı
Nemkor : Nankör
Nıhız : Cimri
Oho : Sığırları Durdurmak İçin Kullanılan Ses
Oşo : Köpek
Odovs : Mandaları Durdurmak İçin Kullanılan Ses
Öbelek : Yüksek Yer
Pahıl : Kıskanç
Paton : Biçimsiz, İrice
Payhırmak : Yüzüne Karşı Bağırmak
Perikmek : Alıştığı Yere Yabancı Olmak
Pılıpırtı : Çul, Çaput Eski Eşya
Pırh Etmek : Aniden Gülmek
Pısılamak : Fısıldaşmak
Portlak : Dışarıya Fırlamış, Çıkık
Salahan : Başıboş
Seme : Aptal Saf
Sevo : Aptal Gerizekalı
Soyha : İşe Yaramaz
Sölpuk : Uyuşuk
Suhra : Angarya
Tanko : Sosyetik
Tavtav : Kılıktan Kılığa Giren
Teh : Atı Yürütmek İçin Söylenir
Teheze : Eski
Tikkoz : Süslü Püslü Sükseli
Tıstımbıl : Karnı Doymuş
Ubanma : Çabalama
Ütük : Çok Çabuk Üşüyen
Vesvese : Evhamlı Kuruntulu
Vıcırgan : Kokan
Vıdı Vıdı : Aralıksız Konuşan
Vih : Vuy Anam
Vığır Vığır : Kesilmeden Ağlayan Bebek
Vırt Etmek : Bir Sözü Ağzına Sakız Etmek
Vırışıh : Görgüsüz
Yello : Hafif Meşref, Kendini Taşıyamayan
Yelloz : Züğürt, Fakir, Kimsesiz
Yangır Yungur : Abuk Sabuk
Zehlenmek : Alay Etmek
Zıbarmak : Saygısızca Yatıp Uyumak
Zımbıtı : Çeşitli Çalgıların Bir Arada Çıkardığı Sesler
Zırzımbık : Bir Cismin Önemsiz Parçası
Zotlama : Bilemek
Eğitim ve Kültür
İlimizde 7 bağımsız anaokulu, uygulamalı anaokulu sayısı 3, Mesleki Teknik Eğitim Bünyesindeki Okul Sayısı 1, ilköğretim bünyesinde anasınıfı 60 ve özel ilköğretim okulları bünyesindeki okul sayısı 3 olup, toplam 1841 öğrenci eğitim öğretim görmektedir. 1066 ilköğretim okulunda toplam 141107 öğrenci,( 8 adet YİBO’da toplam 5651 öğrenci, 7 PİO’da 3375, 1 zihinsel engelliler okulunda toplam 74 öğrenci, 1 işitme engelli okulunda toplam 119 öğrenci, 1 Görme Engelliler İlköğretim Okulunda 33, 4 özel ilköğretim okulunda 821 öğrenci) ve 84 ortaöğretim okulunda toplam 28369 öğrenci, 2 özel lisede toplam 341 ve İşitme Engelliler Meslek Lisesinde toplam 46 öğrenci eğitim-öğretim görmektedir.
İlimizde 1066 İlköğretim okulu ile birlikte Fen Lisesi, 10 Anadolu Lisesi-Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, Anadolu Sosyal Bilimler Lisesi, Anadolu Otelcilik ve Turizm Lisesi, 2 Anadolu Öğretmen Lisesi, Anadolu İmam-Hatip Lisesi, Anadolu Ticaret Meslek Lisesi, 2 Anadolu Kız Meslek Lisesi, 2 Anadolu Teknik Lisesi-Spor Lisesi ve bunun yanında Genel Lise, Endüstri Meslek Liseleri, Çok Programlı Liseler ile Kız Meslek Liseleri ve Ticaret Liseleri bulunmaktadır.
Erzurum’ da tabiat şartları nedeniyle zaman zaman köy yolları kapanmakta ve taşımalı eğitim alanında zorluklar yaşanmaktadır. 8 yıllık kesintisiz ve zorunlu eğitim hususunda halen mevcut bulunan 8 YIBO ya ilaveten 4 YIBO ve 4 PIO yapıldığı taktirde sorun temelinden çözülecektir.
İlimizde Okuma-Yazma Oranı % 86,5 tir.
İlimizdeki Atatürk Üniversitesinde 17 fakülte, 6 enstitü, 21 yüksek okul, 16 araştırma ve eğitim merkezi, 2 Araştırma Hastanesi, tüm bu okullarda eğitim ve öğrenimini sürdüren 28026 öğrenci yanında, 2660 öğretim elemanı ve 2237 idari personel mevcuttur.
Yüksek öğretim yurtlarındaki yatak kapasitesi ise 5254’ü kız, 3390 'ı erkek olmak üzere toplam 8644 dür.
Kültürel faaliyetler bakımından gerekli tiyatro, sinema, folklor faaliyetleri gibi ortam ve olanakların bulunduğu İlimizde Kültür Merkezi yapıldığı taktirde bu faaliyetlere katkı sağlanacaktır.
İlimiz tarihi ve kültürel varlıkları bakımından oldukça zengin bir kültürel mirasa sahip olup Erzurum civarındaki Karas, Pulur, Güzelova ve Sos Höyükte yapılan arkeolojik kazılar ve bilimsel araştırmalar bu bölgenin M.Ö.4000 ve 3000 yıllarında meskun olduğunu ortaya koymuştur. Saltuklular dönemine ait Ulu Cami ( Atabey ) , Kale mescidi, Tepsi Minare ( Saat Kulesi ), Üç Kümbetler, Selçuklu dönemine ait Çifte Minareli Medrese ( Hatuniye ), İlhanlılar dönemine ait Yakutiye ve Ahmediye Medreseleri ile Osmanlı dönemine ait Lala Paşa Camii ve Rüstem Paşa Bedesteni ( Taşhan ) şehrin merkezi yapıları arasında yer almaktadır.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında inşa edilen Nenehatun Kız Lisesi, Kongre Binasının bulunduğu Güzel Sanatlar Lisesi ile Mareşal Çakmak Hastanesi önemli mimari yapılar arasında yer almaktadır.
1.Derece Arkeolojik Sit alanı olarak tescilli Erzurum Kalesi ile Kentsel Sit alanı olarak tescil edilen Erzurum Kale çevresi ve Üç Kümbetler Koruma Amaçlı İmar Planı Kültür Bakanlığınca yaptırılmıştır. Kamulaştırma çalışmaları devam etmektedir.Diğer sit alanlarına ait Koruma Amaçlı İmar Planları bulunmamaktadır.
İlimizde Türkiye 2. Futbol Liginde Erzurumspor adıyla faaliyet gösteren kulübünün yanı sıra Ata sporu atlı cirit, güreş ile futbol ve dağcılık ayrıca kış sporları başta gelmek üzere yaygın olarak sportif faaliyetler yapılmakta hemen hemen her yerleşim birimimizde bu faaliyetlere etkin katılım olmaktadır. Erzurum’ da ulusal ve uluslararası müsabakalar düzenlenmekte olup ulusal ve uluslararası yarışmalara sporcularımız katılarak başarılı dereceler elde etmektedirler.
İlimizde bulunan başlıca spor tesislerini sıralayacak olursak; 3 adet çim zeminli stadyum, yarı olimpik kapalı yüzme havuzu, ilçeler dahil 8 adet spor salonu, 80 yatak kapasiteli sporcu eğitim merkezi, 160 yatak kapasiteli kayak sporcu eğitim merkezi, 300 kişi/saat kapasiteli tek sandalyeli telesiyej tesisi, 10.000 seyirci kapasiteli Atlı Cirit oyun alanı ve 10 adet toprak zeminli futbol sahası ve açık tenis kortu bulunmaktadır. Bu tesislerde 32 spor dalında faaliyet gösterilmektedir.
İlimiz insanlarına hizmet veren yeteri kadar spor tesisi ve kompleksi bulunmamaktadır. İlimizdeki tesisler eski tarihlerde inşa edilmiş, şehrin artan nüfusuna yeterli gelmemektedir. Günün teknolojik şartlarına uygun şehrin muhtelif semtlerinde kapalı spor salonlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca 18 İlçemizin 4’ ünde spor salonu ve futbol sahası bulunmakta, 4’ ünde spor salonu inşaatı devam etmekte, 10’ unda ise kapalı spor tesisi bulunmamaktadır. Belde ve köylerimizin 390’ ında semt sahaları bulunmaktadır.
İlimizde 1066 İlköğretim okulu ile birlikte Fen Lisesi, 10 Anadolu Lisesi-Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, Anadolu Sosyal Bilimler Lisesi, Anadolu Otelcilik ve Turizm Lisesi, 2 Anadolu Öğretmen Lisesi, Anadolu İmam-Hatip Lisesi, Anadolu Ticaret Meslek Lisesi, 2 Anadolu Kız Meslek Lisesi, 2 Anadolu Teknik Lisesi-Spor Lisesi ve bunun yanında Genel Lise, Endüstri Meslek Liseleri, Çok Programlı Liseler ile Kız Meslek Liseleri ve Ticaret Liseleri bulunmaktadır.
Erzurum’ da tabiat şartları nedeniyle zaman zaman köy yolları kapanmakta ve taşımalı eğitim alanında zorluklar yaşanmaktadır. 8 yıllık kesintisiz ve zorunlu eğitim hususunda halen mevcut bulunan 8 YIBO ya ilaveten 4 YIBO ve 4 PIO yapıldığı taktirde sorun temelinden çözülecektir.
İlimizde Okuma-Yazma Oranı % 86,5 tir.
İlimizdeki Atatürk Üniversitesinde 17 fakülte, 6 enstitü, 21 yüksek okul, 16 araştırma ve eğitim merkezi, 2 Araştırma Hastanesi, tüm bu okullarda eğitim ve öğrenimini sürdüren 28026 öğrenci yanında, 2660 öğretim elemanı ve 2237 idari personel mevcuttur.
Yüksek öğretim yurtlarındaki yatak kapasitesi ise 5254’ü kız, 3390 'ı erkek olmak üzere toplam 8644 dür.
Kültürel faaliyetler bakımından gerekli tiyatro, sinema, folklor faaliyetleri gibi ortam ve olanakların bulunduğu İlimizde Kültür Merkezi yapıldığı taktirde bu faaliyetlere katkı sağlanacaktır.
İlimiz tarihi ve kültürel varlıkları bakımından oldukça zengin bir kültürel mirasa sahip olup Erzurum civarındaki Karas, Pulur, Güzelova ve Sos Höyükte yapılan arkeolojik kazılar ve bilimsel araştırmalar bu bölgenin M.Ö.4000 ve 3000 yıllarında meskun olduğunu ortaya koymuştur. Saltuklular dönemine ait Ulu Cami ( Atabey ) , Kale mescidi, Tepsi Minare ( Saat Kulesi ), Üç Kümbetler, Selçuklu dönemine ait Çifte Minareli Medrese ( Hatuniye ), İlhanlılar dönemine ait Yakutiye ve Ahmediye Medreseleri ile Osmanlı dönemine ait Lala Paşa Camii ve Rüstem Paşa Bedesteni ( Taşhan ) şehrin merkezi yapıları arasında yer almaktadır.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında inşa edilen Nenehatun Kız Lisesi, Kongre Binasının bulunduğu Güzel Sanatlar Lisesi ile Mareşal Çakmak Hastanesi önemli mimari yapılar arasında yer almaktadır.
1.Derece Arkeolojik Sit alanı olarak tescilli Erzurum Kalesi ile Kentsel Sit alanı olarak tescil edilen Erzurum Kale çevresi ve Üç Kümbetler Koruma Amaçlı İmar Planı Kültür Bakanlığınca yaptırılmıştır. Kamulaştırma çalışmaları devam etmektedir.Diğer sit alanlarına ait Koruma Amaçlı İmar Planları bulunmamaktadır.
İlimizde Türkiye 2. Futbol Liginde Erzurumspor adıyla faaliyet gösteren kulübünün yanı sıra Ata sporu atlı cirit, güreş ile futbol ve dağcılık ayrıca kış sporları başta gelmek üzere yaygın olarak sportif faaliyetler yapılmakta hemen hemen her yerleşim birimimizde bu faaliyetlere etkin katılım olmaktadır. Erzurum’ da ulusal ve uluslararası müsabakalar düzenlenmekte olup ulusal ve uluslararası yarışmalara sporcularımız katılarak başarılı dereceler elde etmektedirler.
İlimizde bulunan başlıca spor tesislerini sıralayacak olursak; 3 adet çim zeminli stadyum, yarı olimpik kapalı yüzme havuzu, ilçeler dahil 8 adet spor salonu, 80 yatak kapasiteli sporcu eğitim merkezi, 160 yatak kapasiteli kayak sporcu eğitim merkezi, 300 kişi/saat kapasiteli tek sandalyeli telesiyej tesisi, 10.000 seyirci kapasiteli Atlı Cirit oyun alanı ve 10 adet toprak zeminli futbol sahası ve açık tenis kortu bulunmaktadır. Bu tesislerde 32 spor dalında faaliyet gösterilmektedir.
İlimiz insanlarına hizmet veren yeteri kadar spor tesisi ve kompleksi bulunmamaktadır. İlimizdeki tesisler eski tarihlerde inşa edilmiş, şehrin artan nüfusuna yeterli gelmemektedir. Günün teknolojik şartlarına uygun şehrin muhtelif semtlerinde kapalı spor salonlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca 18 İlçemizin 4’ ünde spor salonu ve futbol sahası bulunmakta, 4’ ünde spor salonu inşaatı devam etmekte, 10’ unda ise kapalı spor tesisi bulunmamaktadır. Belde ve köylerimizin 390’ ında semt sahaları bulunmaktadır.
İdari Durum
Erzurum İlinin merkez dahil 19 ilçesi, 40 belediyesi mevcut olup, 23.7.2004 tarih ve 25531 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu gereğince daha önce 1037 olan köy sayımız 973 olmuştur. Bu yasaya göre 62 köyümüz mahalle statüsüne geçerek 14’ü Ilıca Merkez İlçe Belediyesine, 48’i merkezde bulunan ilk kademe belediyelerine bağlanmıştır.
Ilıca ilçe belediyesi Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde merkez ilçe belediyesi olmuş, Dadaşköy ve Dumlu belde belediyeleri de ilk kademe belediye statüsüne alınmıştır.
İlimizin yerleşim alanları çok dağınık olup, köy sayısından çok mezra, yayla, kom bulunmaktadır. Bu durum, kamu hizmetlerinin etkin ve verimli götürülmesinde zorluklara sebep olmaktadır.
Ilıca ilçe belediyesi Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde merkez ilçe belediyesi olmuş, Dadaşköy ve Dumlu belde belediyeleri de ilk kademe belediye statüsüne alınmıştır.
İlimizin yerleşim alanları çok dağınık olup, köy sayısından çok mezra, yayla, kom bulunmaktadır. Bu durum, kamu hizmetlerinin etkin ve verimli götürülmesinde zorluklara sebep olmaktadır.
Nüfus
İl'in toplam nüfusu 1985 Yılı Genel Nüfus Sayımında 856.175 iken, 1990 Genel Nüfus Sayımında 848.201'e düşmüştür. 1985–1990 arasında toplam nüfusta % 0.93 bir azalma, 1990–2000 yılları arasında ise % 10.51 oranında bir artış olmuştur.
2000 Genel Nüfus Sayımı kesin sonuçlarına göre toplam nüfus 937.389 olup, 560.551 kişi ( % 59,7 ) şehirlerde, 376.838 kişi ( % 40,3 ) ise köylerde yaşamaktadır. İl Merkezi nüfusu 361.235 dir.
Erzurum, arazi büyüklüğüne paralel bir nüfus barındırmaz. Esasen 1927’ de 270.400 dolayında olan İl nüfusu, 2000 yılı itibariyle, 937.389’ a ulaşmakla 73 yıllık rakamsal büyüklükteki artış, 3.5 katı dolayında gerçekleşmiştir. Ancak, bu süre içinde Türkiye nüfusunun beş kat dolayında arttığı hatırlanırsa, İl nüfusunun yavaş artmakta olduğu anlaşılır. Bu durum İlin nüfus yoğunluklarına da yansımıştır. Örneğin, 1927’ de km² başına 10.8 kişi düşerken (Türkiye 16.7), 2000 yılında bu yoğunluk 37.6’ ya çıkmıştır (Türkiye 79.8 idi). Bu durumun başlıca sebeplerinden birisi yoğun nüfus göçüdür.
2000 Genel Nüfus Sayımı kesin sonuçlarına göre toplam nüfus 937.389 olup, 560.551 kişi ( % 59,7 ) şehirlerde, 376.838 kişi ( % 40,3 ) ise köylerde yaşamaktadır. İl Merkezi nüfusu 361.235 dir.
Erzurum, arazi büyüklüğüne paralel bir nüfus barındırmaz. Esasen 1927’ de 270.400 dolayında olan İl nüfusu, 2000 yılı itibariyle, 937.389’ a ulaşmakla 73 yıllık rakamsal büyüklükteki artış, 3.5 katı dolayında gerçekleşmiştir. Ancak, bu süre içinde Türkiye nüfusunun beş kat dolayında arttığı hatırlanırsa, İl nüfusunun yavaş artmakta olduğu anlaşılır. Bu durum İlin nüfus yoğunluklarına da yansımıştır. Örneğin, 1927’ de km² başına 10.8 kişi düşerken (Türkiye 16.7), 2000 yılında bu yoğunluk 37.6’ ya çıkmıştır (Türkiye 79.8 idi). Bu durumun başlıca sebeplerinden birisi yoğun nüfus göçüdür.
Sosyal Durum
Yöre halkı gelenek ve göreneklerine bağlı olup, Atatürk Üniversitesinin varlığı halkın eğitim ve kültür seviyesine olumlu katkı sağlayarak değişim ve gelişime kolaylıkla uyum sağlamasına yardımcı olmaktadır.
İlimizde, özellikle kırsal kesimde halk geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Hayvancılık önemli bir yer tutmakta ise de girdi maliyetleri yüksek olduğu için et ve süt verimi düşük olmaktadır, bu ise hayat standardını önemli oranda etkilemektedir. Bunun yanısıra memur ve işçi istihdamı, üniversite öğrencileri ve askeri birliklerin İlimizde bulunması ekonominin hareketliliği bakımından önemli bir etki sağlamakla birlikte sosyo-kültürel yönden de olumlu sonuçlar doğurmaktadır.
İlimizde belirgin bir işsizlik vardır, bu yoğun işsizlik nedeniyle nüfus göçü yaşanmaktadır. İş aramak maksadıyla Ülkenin batısına, hatta yabancı ülkelere göç vardır.
Son yıllarda özellikle İl merkezinde çarpık kentleşmeyi önlemek için çalışmalar yürütülmekte modern şehir görünümü sağlamak için gayret edilmektedir. İlimiz merkezinde konut sıkıntısı bulunmamakta, ancak yüksek maliyetler nedeniyle dar gelirli vatandaşın uygun sosyal konutlarda iskan edilebilmesi için Toplu Konut İdaresi Başkanlığı aracılığıyla sosyal konut yapımına gidilmesi önem arz etmektedir.
İlimizde, özellikle kırsal kesimde halk geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Hayvancılık önemli bir yer tutmakta ise de girdi maliyetleri yüksek olduğu için et ve süt verimi düşük olmaktadır, bu ise hayat standardını önemli oranda etkilemektedir. Bunun yanısıra memur ve işçi istihdamı, üniversite öğrencileri ve askeri birliklerin İlimizde bulunması ekonominin hareketliliği bakımından önemli bir etki sağlamakla birlikte sosyo-kültürel yönden de olumlu sonuçlar doğurmaktadır.
İlimizde belirgin bir işsizlik vardır, bu yoğun işsizlik nedeniyle nüfus göçü yaşanmaktadır. İş aramak maksadıyla Ülkenin batısına, hatta yabancı ülkelere göç vardır.
Son yıllarda özellikle İl merkezinde çarpık kentleşmeyi önlemek için çalışmalar yürütülmekte modern şehir görünümü sağlamak için gayret edilmektedir. İlimiz merkezinde konut sıkıntısı bulunmamakta, ancak yüksek maliyetler nedeniyle dar gelirli vatandaşın uygun sosyal konutlarda iskan edilebilmesi için Toplu Konut İdaresi Başkanlığı aracılığıyla sosyal konut yapımına gidilmesi önem arz etmektedir.
Coğrafi yapı
LOKASYON: İki coğrafi bölgede toprakları buluna Erzurum İlinin arazi büyüklüğü, yaklaşık 25.066 km² kadar tutar. Bu toprakların kuzey kesimi yani İspir, Narman, Oltu, Olur, Pazaryolu, Tortum ve Uzundere İlçelerinin toprakları, Karadeniz Bölgesinin Doğu Karadeniz sınırları içinde kalmaktadır. Ancak bu kesim, İl topraklarının yaklaşık % 30’ luk bir payını oluşturur. Geriye kalan % 70 gibi önemli bir pay, Doğu Anadolu Bölgesi dahilinde yer alır. İl, arazi büyüklüğü bakımından, sırayla Konya, Sivas ve Ankara İllerinden sonra, Türkiye’ nin 4. büyük ili konumundadır. YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ: Erzurum İli, genel olarak yüksek arazilerden oluşur. Örneğin platoların deniz düzeyine göre yükseklikleri 2000 m’ yi bulur, bunların üstünde yer alan dağların yükseklikleri ise, 3000 m. ve daha yüksektir. Platolar ve dağlar arasında, yükseklikleri yaklaşık 1500 ila 1800 metrelere ulaşan depresyon ovalarıyla oluklar yerleşmiştir. Karasu-Aras Dağlarının bazı dağ kütleleri, Erzurum İli arazisini güneyde engebelendirmiştir. Bunların en önemlileri, Erzurum kenti ve Erzurum ovası (825 Km²) güneyinde yer almakta olan Palandöken Dağları (Büyük Ejder 3176 m.) ve Pasinler Ovası (540 km²) güneyinde yer alan Şahveled Dağları (Çakmak Dağı 3063 m.) olup, Bingöl Dağlarının kuzey yarısı da yine Erzurum İli sınırları içinde kalmaktadır. İl topraklarını kuzeyden engebelendirmiş olan dağlarsa, Kuzey Anadolu Dağlarının ikinci sırasına bağlı yükseltilerdir. Bunların başlıcaları, İspir ve Erzurum arasında yer alan Mescit Dağları (en yüksek nokta 3239 m.), onların doğusundaki Kargapazarı Dağları (Dumlu Dağı 3169 m.) ve bir kısmı Kars ili sınırları içinde kalan Allahuekber dağlarıdır. Söz konusu edilen bu kuzey ve güneydeki dağların arasına, iki önemli depresyon ovası yerleşmiştir. Bunlar Erzurum Kentinin de kenarında kurulmuş olduğu Erzurum ovası ve Hasankale ovası olup, her iki ovayı birbirinden, 2030 m. yükseklikteki Deveboynu beli ayırır. Bunlardan Erzurum ovasının en alçak kesimi 1850 m, Hasankale ovasınınki ise, 1650 m. kadardır. Aslında bunlar birer ova özelliği gösterirler.İKLİM ÖZELLİKLERİ: İl arazisinin büyük çoğunluğunda, karasal iklim özellikleri egemendir. Kışlar uzun ve sert, yazlar kısa ve sıcak geçer. İl topraklarının kuzey kesimlerinde, yüksekliği yaklaşık 1000 ila 1500 metrelere inen vadi içleriyle çukur sahalarda iklim, büyük ölçüde sertliğini yitirir. Erzurum il merkezindeki meteoroloji istasyonunda 1929’ dan bu yana gözlem yapılmaktadır. Yaklaşık 70 yılı bulan gözlem sonuçlarına göre, ilde en soğuk ay ortalaması, -8.6 C, en sıcak ay ortalaması 19.6 C, en düşük sıcaklık -35 C ve en yüksek sıcaklık ise, 35 C olarak ölçülmüştür. Yıllık yağış tutarı 453 mmm. kadardır. En az yağış kış devresinde düşer. Bu devrenin yağışları kar biçiminde olup, kar yağışlı gün sayısı 50 ve kar örtüsünün yerde kalış süresi ise 114 gün kadardır. En yağışlı devre ilkbahar ve yaz mevsimleridir. DOĞAL BİTKİ ÖRTÜSÜ: İl arazisinde egemen doğal bitki örtüsü, step formasyonudur. Orman örtüsü, pek yaygın değildir. Bu örtünün alt sınırı, 1900-2000 metrelerde başlamakta ve üst sınır, 2400 metrelerde son bulmaktadır. Başlıca orman örtüsü alanları, Oltu, Olur ve Şenkaya ilçelerindeki sarıçam ve meşe ormanlarıyla, Erzincan-Aşkale sınırlarında rastlanan meşe ormanlarıdır. İl arazisinin % 60’ tan biraz fazlası steplerle kaplıdır. Bu doğal bitki örtüsü, yer yer keven topluluklarıyla verimsiz hale gelse de, geniş alanlarda mera hayvancılığına uygun verimli çayırlıklar durumundadır. AKARSULAR: İl topraklarının doğu yarısı, Hazarakaçlama Havzası içinde kalır. Bu kesimin sularını, Aras Irmağı toplar. Batı kesimi ise, Basra Körfezi akaçlama alanında, kuzey kesimi de Karadeniz akaçlama havzasında kalır. Batı kesimi sularını Karasu, kuzey kesimininkini ise, Tortum ve Oltu çaylarının birleşmesiyle oluşan Çoruh ırmağı toplar. GÖLLER: İlde doğal göller azdır. Yapay göller ise, yeni yeni oluşmaktadır. İlin en önemli doğal gölü, Tortum çayı üzerinde oluşmuş, bir heyelan-sed gölü olan, Tortum gölüdür. Aslında bu göl, yönetim olarak, 1997’ de ilçe merkezi yapılan Uzundere ilçesi yönetim sınırları içinde kalır. Alanı yaklaşık 8 km² kadar olan bu göl, kuzey batıda yer alan Kemerli dağından heyelan yoluyla kayan kütlelerin, Tortum çayının yatağını tıkaması yoluyla oluşmuştur. Bu nedenle çayın eski yatağı değişmiş ve önünde yüksekliği 48 metreyi bulan ünlü doğa harikası Tortum (Uzundere) Çağlayanı oluşmuştur. Gölün suları, 1963 yılında faaliyete geçen ve 1 km kadar kuzeydeki alçak bir boğazda kurulmuş olan Tortum santralını çalıştırmaktadır. Fazla sular ise, serbest akışa bırakılarak, Tortum çağlayanını oluşturmaktadır. Yapay göller arasında Serçeme çayı üzerinde yer alan Kuzgun barajı (10.3 km²), Lezgi suyu üzerindeki Palandöken Göleti (22 km²), Aras ırmağı üzerinde Söylemez barajı (14.2 km²) başlıcaları olarak burada hatırlanabilirler. NÜFUS: Erzurum, arazi büyüklüğüne koşut bir nüfus barındırmaz. Gerçi 1927’ de 270.400 dolayında olan il nüfusu, 2000 yılı itibariyle, 942.300’ e ulaşmıştı. Demekki, 73 yıllık teorik artış, 3.5 katı dolayında gerçekleşmişti. Ancak, bu süre içinde Türkiye nüfusunun beş kat dolayında arttığı hatırlanırsa, il nüfusunun yavaş artmakta olduğu anlaşılır. Bu durum ilin nüfus yoğunluklarına da yansımıştır. Örneğin, 1927’ de km² başına 10.8 kişi düşerken (Türkiye 16.7), 2000 yılında bu yoğunluk 37.6’ ya çıkabilmişti (Türkiye 79.8 idi). İl nüfusunun az oluşu, nüfus artış hızının düşük olmasıyla ilgili değildir. Aksine, gerek ilde ve gerekse Doğu Anadolu’ da doğal nüfus artış hızı, Türkiye ortalamasının (2000’ de % 1.5) çok üstündedir (1950’ de % 3, 2000’ de % 2.6 kadardı). Artışın çok yavaş cereyan etmesinde esas rolü, ilden göçler oynamaktadır. Gerçekten de, 1950-2000 devresinde ilden ayrılarak başka ilde oturan nüfus, yaklaşık 490.000’ i bulmuştu. İl dahilinde en büyük kent, Erzurum’ dur. Kentin nüfusu, 1927’ de 30.800 iken, ilk kez 1965’ de 100.000’ i aşmıştı (105.300 kadar). Giderek büyüyen nüfus, 1980’ de 200.7 bin, 1997’ de 298.7 bin ve 2000’ de ise 367.000 dolayına yükselmişti.
ERZURUM ADI
ERZURUM ADI
Erzurum'un bilinen ilk adı Doğu Roma (Bizans) İmparatoru II.Theodosios' a (408-450) izafe edilen Theodosiopolis' ti, şimdiki Erzurum' un yerinde kurulmuştu. IV. asır sonuna doğru Roma imparatorluğu sınırları içine alınmış ve 415 tarihinde Theodosios' un emriyle Şark Orduları Kumandanı Anatolius tarafından kurulmuştur. Urfalı Mateos' a göre bu şehir Garin mıntıkasında Fırat'ın kaynağına yakın bir yerde bulunuyordu. Belazurî. bölgeye hakim olan Ermenyakos' un ölümü üzerine yerine geçen Kali adlı karısı tarafından kurulduğu için Araplarda Kalikala (Kali' nin ihsanı) adını vermişlerdir. Belazuri Kalîkala' yı dördüncü Ermeniyye şehirleri arasında sayar ve Ermeniyye şehirlerinden biri olarak kabul eder. X. asır İslam coğrafyacıları Kalikala şehri hakkında bize malumat vererek, doğuda ev eşyasının en önemlisi sayılan Kali (halı)nın burada yapıldığım ve adını bu şehirden almış olduğunu kaydetmektedirler. Hudud alalam' ın yazarı bu şehrin müstahkem bir kalesi bulunduğunu ve her taraftan gelen gazilerin burayı nöbet tutarak koruduklarım Ve şehirde tüccarların çok olduğunu bildirmektedir. Bugünkü Erzurum adı ise, Erzen' in Selçuklular tarafından fethedilmesi üzerine ahalisinin Theodosiopolis' e (Kalikala=Karin) göç etmelerine müteakip bu şehre Erzen ve Türk hâkimiyetinin ilk safhalarında bu adın sonuna, Meyyafarikin (Silvan) ile Siirt arasındaki Erzen' den ayırmak ve Anadolu'ya ait olduğunu belirtmek üzere Rum kelimesi ilave edilerek, Erzen al-Rum denilmesinden kaynaklanmıştır. Selçuklular tarafından Erzurum'da basılmış paraların üzerinde şehrin adı Arzan al-Rum şeklinde yazılmıştır.Tarih Öncesi ÇağlarErzurum ve çevresi özellikle son Kalkolitik ve Eski Tunç çağından itibaren yoğun iskana ve siyasi olaylara tanık olmuştur. Bunun sebebi en eski çağlardan beri önemli ticari ve askeri yolların kavşak noktasında yer almaşı, zengin akarsu ağım bünyesinde bulundurması ve doğal savunma zeminine sahip olmasıdır. Çevredeki sert iklim şartlarına rağmen.dağ silsileleri ve akarsu boylarındaki verimli ovalar tarıma ve bilhassa hayvancılığa uygun bir ortam oluşturmuştur. Karaz, Pulur ve Güzelova kazılarının tanıklığında, yaklaşık altı bin yıldan beri çevredeki yaşama biçiminin devam ettiği söylenebilir. Bölgede M.Ö. IV. binden itibaren çok kuvvetli bir kültür birliğinin olduğu da ortaya çıkmıştır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA ERZURUM'DA
İstanbul Hükümeti, İtilaf Devletleri'nin baskıları sonucu, Anadolu'da asayişi sağlamak amacıyla ordu müfettişlikleri teşkil etli. Bu tasarı gereğince. Doğu Anadolu' da ki 9. Ordu Müfettişliğine Mustafa Kemal Paşa tayin edildi. Mustafa Kemal Paşa' ya verilen talimata göre, Trabzon, Erzurum, Sivas, Van Vilayetleriyle Erzincan ve Canik müstakil livalarına gereken emirleri verebileceklerdir. Mustafa Kemal Paşa' ya verilen bu geniş talimattan da anlaşılacağı üzere, O' nun görevi yalnızca Samsun ve havalisindeki asayişsizliğe son vermenin ötesinde idi. Anadolu' ya ayak basar basmaz yapmaya başladığı işlerde bunu ortaya koymaktadır.
Mustafa Kemal Paşa 3 Temmuz 1919'da Erzurum'a geldi, ilk karşılama merasimi Erzurum'un batısında on yedi kilometre uzaklıktaki Ilıca' da yapıldı.
Mustafa Kemal Paşa Erzurum'a gelişinin ertesi günü 4 Temmuz'da Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni ziyaret etti.
Mustafa Kemal Paşa, 5 Temmuz 1919'da yakın arkadaşları ile bir toplantı yaptı. Toplantı-ya Karabekir Paşa, Rauf Bey, Eski Vali Münir, Süreyya, Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kazım, Kurmay Binbaşı Hüsrev, Binbaşı Refik, M.Müfit Beyler katılmışlardı. Toplantıda bulunanlar, Mustafa Kemal Paşa' ya sonuna kadar yardım edeceklerine, onu lider olarak kabul ettiklerine dair söz verdiler.Ermeni Meselesi1.Dünya Savaşında Erzurum, istilacı Çarlık Rus Ordusunun ilk hedefi üzerindeydi. Osmanlı Ordularının hezimeti üzerine, önlerinde ciddi bir engel görmeyen Rus Ordusu, General Yudeniç'in komutasında Erzurum'a doğru ilerledi. Erzurum 16 Şubat 1916 da Ruslar tarafından işgal edildi. 1917 yılında Rusya'da Çarlık rejimi yıkılmış, Bolşevikler ülkede duruma el koymuşlardır. Rusya'da bu yönetim değişikliği üzerine Ruslar, işgal ettikleri Doğu Anadolu Bölgesini boşaltarak ülkelerine dönmeye başlamışlardır. Ancak Doğu Anadolu'da Ermenistan hayaliyle yaşayan Ermeniler süratle silahlanarak, Erzurum ve çevresinde soykırıma giriştiler. Erzurum Rus II. Topçu Kale Komutanı olan Twerdo Khlebov, Ermenilerin bu kanlı hareketlerine sadece seyirci kaldı.Erzurum ve çevresinde Türklere uygulanan soykırımı Taşnak Generali Antranik yönetmiştir. 2 Mart 1918 tarihinde Erzurum Merkez Kumandanlığına tayin olunan General Antranik Alaca, Tepeköy. Ilıca, Yeşil yayla katliamlarında aktif rol oynamış, binlerce insanın hayatına acımasızca son verdirmiştir. Ayrıca Erzurum ve çevresindeki Türk soykırımında Fransız asıllı Ermeni Albayı Morel, Divan-ı Harp üyesi Sohumyan, Muratyan, Dr. Azeryef ve Dr. Karakin Pastırmacıyan görev almışlardı.1918 yılının Şubat ve Mart aylarında bu tarihi şehir insanıyla, medeniyetiyle, kültür varlıklarıyla ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. Şehrin her mahalle ve şose yollarında, çarşılarda Ermeni çete noktaları kurulmuştu. Yol yaptırmak bahanesiyle toplu halde götürülen insanlar Kars kapı ve Yanık dere bölgelerinde, senelerce ekmeğini bölüştüğü Ermeni canileri tarafından şehit edilmişlerdir.Sonra Erzurum Garnizonlarında bulunan Ermeni askerleri evlere saldırarak yağma, öldürme, ırza geçme gibi muameleleri yapmaya başlamışlardır. Erzurum'a giren Türk birlikleri şehir içinde 2127 şehit defnetmişler, ayrıca Kars kapıda da 250 ceset bulmuşlardır. Türk-Ermeni ilişkilerini tarihi perspektif içerisinde incelediğimizde, bölgede Türk insanıyla birlikte yaşamış, kapı komşusu olmuş Ermeni'nin ihaneti açıkça ortadadır. Milleti Sadıka diye adlandırılan Ermenilerin Aşkale, Tazegül, Cinis, Alaca, Ilıca, Tepeköy, Erzurum-Merkezde; Yanık dere, Kars kapı, Ezirmikli Osman Ağa ve Mürsel Paşa konakları, Yakutiye Kışla hamamı, Yeşil yayla, Hasankale-Tımar, Köprüköy, Horasan da yaptıkları insanlık dışı katliamlar sonunda Türk Milleti'nin hafızasında "Yerli Gavur" olarak unutulmayacak bir iz bırakmıştır.Kazım Karabekir Paşa, 12 Mart sabahım şöyle dile getiriyordu: "Erzurum'da halk göz yaşları içinde kimi babasını, kimi karışım yakılmış yada süngülenmiş buluyor, saçlarım yoluyordu, sokaklarda canlılıktan bir iz bile kalmamıştı. Yerlerde çocuk, kadın ve yaşlılar kanlar içinde yatıyordu." Ermenilerin yalnız son gece (11-12 Mart 1918) 3000 Müslüman Türk'ü öldürdüklerini, Erzurum'daki Rus Yarbayı Twerdo- Khelebof anılarında ifade etmiştir. "Demiryolu istasyonun da sanki bir mezarlık ölülerini dışarıya çıkarmıştı. Cenazeler arasından geçerek feci duruma gözlerimizle şahit olduk. Bilhassa Tahtacılar semtinde karşılıklı yer alan Osman Ağa ve Mürsel Paşa konaklarına doldurulup yakılan ve katledilen Erzurumlular insanı titrediyordu."Erzurum'da resmi belgelere göre 9563 yerli Türk ahali Taşnak Ermeni çeteleri tarafından şehit edilmiştir.12 Mart 1918 günü Türkün kalbi olan Erzurum'un esaretten hürriyete, ölümden hayata kavuştuğu bir gündür. 12 Mart 1918 de Türk Hükümeti, Doğuda ki güzel toprakları, yüksek dağları mert kanıyla sulayarak, düşmana göğüs geren Erzurum'u karanlık bir günden kurtardığının yıl dönümüdür.12 Mart 1918 tarihi Erzurum kalesinin beklediği kutsal sabahtır. 84 yıl önce bir 12 Martta zamanın saygısı altında kalan, hatırladıkça kanayan bir yara içimizi sızlatır, sevincimizi göz yaşlarımızın ıslaklığı, mutluluğu kederimizin hüznü, Hürriyetimizde kanımızın pahası, yaşamımızda Türk olmanın gururu, bayrağımızda varlığımızın manası vardır ve saklıdır, işte 12 Mart kutlu günümüzün bizlere hatırlattıkları bu duygu ve fikirlerdir.ERZURUM KONGRESİ - (23 TEMMUZ - 7AĞUSTOS 1919)Erzurum Kongresi, I. Dünya Savaşı’nın uğursuzluğunu acımasız maddeleri ile tamamlayan Mondros Mütarekesi’nin (30 Ekim 1918) uygulanmaya başlandığı tarihlere rastlamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun imzalamak zorunda kaldığı mütarekenin 24. Maddesi: “Vilâyat-ı Sitte’de karışıklık çıktığı takdirde, bu vilâyetlerin herhangi bir kısmının işgal hakkını İtilâf Devletleri muhafaza ederler” şeklinde düzenlenmişti. Söz konusu vilâyetler: Erzurum, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas vilâyetleridir ve mütareke belgesinin İngilizce olan metninde bu vilâyetler “Ermeni Vilâyetleri” olarak ifade edilmiştir. Bu durum, öteden beri varlığı hissedilen Ermeni tehlikesini tekrar gündeme getirmiş ve meseleye yönelik duyarlılık ilk olarak kendini, İstanbul’da, “Vilâyat-ı Şarkıyye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti”nin kurulmasıyla göstermiştir.(Aralık 1918) Daha sonra Mart 1919’da Erzurum’da bu cemiyetin bir şubesinin açılmasıyla beraber bölgedeki teşkilatlanmanın öncülüğü yapılmış, bundan sonra Erzurum, Milli Mücadele’nin temellerinin atıldığı önemli merkezlerden biri haline gelmiştir. Şehrin Ermenilere verileceği söylentileri bir panik havası yaratmış, bu ortamda halk cemiyete sıkı sıkıya bağlanıp bölgenin ve vatanın kurtuluşu için çare yolları aramaya başlamıştır. Bu süreç içerisinde toplanan Erzurum Kongresi, savaşlar, antlaşmalar ve mücadelelerle uzayıp gelen tarih zincirinin önemli bir halkasını oluşturmuştur.Kongre, Erzurum Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye ile Trabzon Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetlerinin ortak girişimleriyle 23 Temmuz (Çarşamba) – 7 Ağustos (Perşembe) 1919 tarihleri arasında Nutuk’ta belirtildiği gibi çalışmalarını 14 günde tamamlamıştır. Mustafa Kemal ve Rauf Beyler’in Kongreye Erzurum (merkez) delegeleri olarak katılabilmeleri için Emekli Binbaşı Kazım (Yurdalan) ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucularından Cevat (Dursunoğlu) Bey, delegelik haklarından vazgeçmişlerdir.Kongrenin ilk günü yapılan oylama ile Mustafa Kemal Paşa, Kongre başkanı seçilmiştir. Mustafa Kemal yaptığı açılış konuşmasında, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu, dünyanın çeşitli yerlerinde milli bağımsızlık uğruna yapılan mücadeleleri anlatarak bağımsız, milli bir iradenin Anadolu’dan çıkacağını ve bunun millete dayanması gerektiğini belirtmiştir. Yoğun çalışmalardan sonra 7 Ağustos’a kadar süren kongre, aynı gün Heyet-i Temsiliye seçimlerini yapmış, 9 kişilik heyetin başına Mustafa Kemal getirilmiştir. Böylece milli mücadelenin ilk siyasi kuruluşu da oluşturulmuştur. Kongre sonunda yayınlanan beyannamenin giriş kısmında: Aydın Vilâyetinde Yunanlıların, Kafkasya’da Ermenilerin, Karadeniz’de Rumların Müslüman ahaliye yaptığı zulümlerden, milleti parçalanma tehlikesi karşısında gören Doğu Anadolu halkının kurduğu cemiyetler vasıtasıyla Erzurum Kongresi’ne katıldığından ve kongrenin yayınlanan kararları aldığından bahsedilmiştir. Kongrede alınan kararlar şu şekilde özetlenebilir: Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür ayrılık kabul edilemez; İşgal ve müdahaleler sonucu Osmanlı Devletinin dağılması halinde millet tek vücut olarak yurdunu savunacaktır; Vatanın bağımsızlığını korumaya İstanbul Hükümeti’nin gücü yetmediği takdirde, geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet milli kongre tarafından seçilecektir; Kongre toplantıda değilse bunu Heyet-i Temsiliye üstlenecektir; Kuvâ-yı Miliyeyi etken ve milli iradeyi hakim kılmak esastır; Hıristiyan azınlıklara siyasî hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez; Manda ve himaye kabul edilemez; Milli Meclis’in hemen toplanmasını ve hükümet işlerinin meclis denetiminde yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktır.Erzurum Kongresi’nin amacı, sadece doğu bölgesinin bütünlüğü değil, 30 Ekim 1918’deki sınırıyla “Vatanın bütünlüğü” idi. Bağımsızlık ise, yine bütün Türk milletinindi. Bu gayenin ilk adımı Erzurum Kongresi’nde atıldı. Kongrenin kabul ettiği kararları, belirlediği hedefleri, çizdiği stratejiyi iyi tahlil etmek gerekir. Kongrenin benimsediği hedefler, Türk Milli mücadelesinin de gerçekleştirmeye çalıştığı milli hedeflerdir. Milli Mücadele hareketinin siyasal temeli olan “hukuk-ı milliye” ilk olarak bu kongrede dile getirilmiştir. Kongrenin kabul ettiği kararlar ise milli bağımsızlık savaşımızın programı olarak ele alınmış, belirlediği hedefler gerçekleştirilmiştir. 28 Ocak 1920’de Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Misâk-ı Milli adıyla kabul edilip, 17 Şubat 1920’de bütün dünyaya ilân edilen programın esasları Erzurum’da, bu kongrede belirlenmiştir. Kongre, temsil ettiği fikir ve prensiplerle, sağladığı yetkiler bakımından Milli Mücadele hareketinin tarihi bir hareket ve çıkış noktasıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle; “Tarih şüphesiz bu kongreyi ender ve büyük bir eser sayarak bağrına basacaktır.”
Kazım Karabekir PaşaMUSA KAZIM KARABEKİR - (1882-1948) Musa Kâzım, 1882’de İstanbul’da doğdu. Aslen Karaman’ın Gafariyat kasabasındandır. Babası Mehmet Emin Paşa’dır. Fatih Askeri Rüştiyesi’ni ve ardından Kuleli Askeri İdadisi’ni bitirdi. 14 Mart 1900’de Harp Okulu’na girdi. 6 Aralık 1902’de Mülazım-ı Sani (Teğmen) rütbesiyle piyade sınıfının birincisi olarak Harp Okulu’ndan mezun oldu. Erkân-ı Harp (Kurmay) sınıfına ayrılarak Harp Akademisi’ne başladı. 5 Kasım 1905’de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Akademi’yi de birincilikle bitirdi. 10 Aralık 1905’de Edirne’deki II. Ordu’ya atandı. 11 Ocak 1906’da III. Ordu’ya verildi. 13.Seyyar Topçu Alayı, 15. Süvari Avcı Taburu’nda ve Manastır Mıntıka Komutanlığı Erkân-ı Harbiyesi’nde bulundu. Bu dönemde Kâzım Bey İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi. Eşkıya takibinde bulundu. 19 Ağustos 1907’de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. 6 Eylül 1907’de İstanbul Harp okulu Tabiye Öğretmen Yardımcılığı’na atandı. 19 Kasım 1908’de Edirne’deki II. Ordu’nun Nizamiye 3. Piyade Tümeni Kurmaylığı’na tayin olundu. 31 Mart Vakası, yani 13 Nisan 1909’da meydana gelen olay üzerine Hareket Ordusu’na katılarak; Mürettep 2. Fırka’nın Kurmay Başkanı olarak İstanbul’a geldi. 1 Nisan 1910’da Arnavutluk Ayaklanması’nı bastırmak için oluşturulan Mürettep Kolordu da Birinci Şube Müdürü ve 15 Ocak 1911’de 10. Edirne Tümeni Kurmay Başkanlığında görevlendirildi. 28 Nisan 1911 günü Harbiye Nezareti’ne verdiği dilekçe ile aile adları olan Karabekir’i yazışmalarda kullanmaya başladı. 9 Nisan 1912’de ek bir görevle vekaleten Bulgar Hududu Edirne Kısmı Komiserliği’ne atandı. 27 Nisan 1912’de Binbaşı oldu. Birinci Balkan Savaşı sırasında Bulgarlara karşı Edirne’yi savunan 10.Tümen’in Kurmay Başkanı iken 22 Nisan 1913’te esir düştü. İkinci Balkan Savaşı sırasında 29 Eylül 1913’te esaretten kurtuldu. 2 Aralık 1913’te Balkan Savaşı sırasında Rusya tebasının uğradığı zararın tespit için oluşturulan Türk-Rus ve Bulgar Karma Komisyonu’na Türk temsilcisi olarak katıldı. 11 Ocak 1914’de Genelkurmay İstihbarat Şubesi Müdür Yardımcılığı’nda görevlendirildi. 3 Ağustos 1914’te Genelkurmay İstihbarat Şube Müdürü tayin edildi. 7 Aralık 1914’te Kaymakam (Yarmay) rütbesine yükseltildi. 6 Ocak 1915’te Mürettep I. Kuvve-i Seferiye Komutanı olarak İran Harekâtı’na memur edildi. 6 Mart 1915’te Beşinci Kolordu 14. Tümen Komutanlığı’na atanarak Marmara ve Karadeniz kıyılarının tahkimatı ile görevlendirildi. Tümeni bir süre sonra Çanakkale Cephesi’ne gönderildi. 26 Ekim 1915’te İstanbul’daki I. Ordu Kurmay Başkanlığı’na atandı. 10 Kasım 1915’te 6. Ordu Kurmay Başkanı olarak Irak Cephesi’ne gönderildi. 14 Aralık 1915’te rütbesi Miralaylık ’a (Albay) yükseltildi. 24 Nisan 1916’da 18. Kolordu Komutanı ve 8 Nisan 1917’de becayişen Kafkas Cephesi’ndeki 2. Kolordu Komutanı olarak görevlendirildi. 27 Aralık 1917’de Erzincan karşısındaki I. Kafkas Kolordusu Komutanlığı’na memur edildi. Buradaki görevinde ağır kış şartları altında fedakârlıkla ilerleyerek, Rus subaylarıyla takviye edilmiş Ermeni kuvvetleri ve çetelerinin bütünüyle bozgunu sırasında; 1918 yılının 13 Şubat’ında Erzincan’ı, 12 Mart’ında Erzurum’u 13 Mart’ın da Pasinler’in Merkezi Hasankale’yi kurtardı. Sonrada, 1914 hududunu aşarak; 5 Nisan’da Sarıkamış, 25 Nisan’da Kars’taki hâlâ halkımız arasında “Kırk Yıllık Karagünler” diye acı hatırası anlatılan istilâ esaretine son verdi. 28 Temmuz 1918’de Mirlivalığa (Tümgeneral) yükseltildi. 23 Aralık 1918’de Tekirdağ’daki 14. Kolordu Komutanlığı’na atandı. 2 Mart 1919’da merkezi Erzurum olan 15. Kolordu Komutanlığı’na tayin edildi. 21 Temmuz 1919’da 3. Ordu Müfettiş Vekili olarak görevlendirildi. 23 Temmuz-7 Ağustos 1919’da çalışmalarını yürüten Erzurum Kongresi’nin toplanmasında büyük katkıları oldu. 16 Kasım 1919’da Temsil Heyeti’nin düzenlediği komutanlar toplantısına katıldı. 14 Ocak 1920’de Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından Şark Cephesi Komutanlığı ile görevlendirildi. 23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi Birinci Devresi’nde Edirne Milletvekili olarak meclise girdi. Bu sıfatı üzerinde kalmak kaydı ile Kolordu Komutanlığı’na devam etti. 6 Mayıs 1920’de Erzurum Vali Vekili oldu. 13-14 Haziran 1920’de Ordu Komutanı yetkisi ile Şark Cephesi Komutanlığı’na atandı. 28 Eylül 1920’de Ermenilere karşı taarruzu başlattı. 30 Ekim 1920’de Göle ve Kağızman’dan sonra Kars’ı ikinci defa kurtardı.31 Ekim 1920’de Feriklik (Korgeneral)’liğe yükseltildi. 7 Kasım 1920’de Gümrü’ye girdi. 3 Aralık 1920’de Büyük Millet Meclisi Murahhası olarak Gümrü Muahedesi’ni imzaladı. 10 Ekim 1921’de biten Kars Konferansı’na Türkiye Baş Murahhası olarak katıldı ve başkanlık etti. 13 Ekim 1921’de Kars Antlaşması’nı imzaladı. İstiklâl Harbi’nin zaferle bitmesinden sonra 15 Ekim 1922’de Ankara’ya geldi. Edirne Milletvekili sıfatı ile meclise devam etmeye başladı. 17 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’ne başkanlık etti. Büyük Millet Meclisi’nin ikinci devresinde İstanbul Milletvekili seçildi. 21 Ekim 1923’te merkezi Ankara’da bulunan Birinci Ordu Müfettişliği’ne atandı. 26 Ekim 1924’te Ordu Müfettişliği’nden istifasını bildiren dilekçesini Milli Müdafaa Vekâleti’ne gönderdi. 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı ve bir süre sonra Genel Başkanı seçildi. Gazi’ye İzmir’de suikast ile ilgili olarak İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandı ve beraat etti. 5 Aralık 1927’de ordu açığında iken emekli edildi. Uzun bir süre politikadan uzaklaştı. Halil Ethem Eldem’in vefatı ile boşalan İstanbul Milletvekilliği’ne 1939 yılında 1374 reyle seçildi. 1943-1946’da yine milletvekili olarak yerini korudu. 5 Ağustos 1946’da TBMM Başkanlığı’na seçildi. 26 Ocak 1948’de Ankara’da öldü. ALDIĞI NİŞAN, BERAT VE MADALYALARKâzım Karabekir Paşa, başarılı askerlik yaşamı sırasında, Altın Maarif, beşinci Rütbeden Mecidi, Dördüncü Rütbeden Osmani, Muharebe Gümüş Liyakat, Harp Alman İkinci Rütbeden Kron dö Broş Kılınçlı, Avusturya’dan İkinci Sınıf Salip; Alman Demir Salip, Muharebe Gümüş İmtiyaz, Muharebe Altın Liyakat, Kılınçlı İkinci Mecidi, Kılınçlı İkinci Rütbeden Osmanî, İstiklal Madalya ve Nişanları ile ödüllendirilmiştir. ESERLERİBulgarca, Almanca, Fransızca ve Rusça dilerini bilen Kâzım Karabekir’in çok çeşitli konularda yazdığı bazı eserler şunlardır: • İstiklâl Harbimiz, I-II • İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkânı • Birinci Cihan Harbi, I-IV • Paşaların Hesaplaşması • Paşaların Kavgası • Ankara’da Savaş Rüzgarları • Gizli Harp İstihbarat • 1885 İsyanı ve Bulgar Harbi • Birinci Kafkas Kolordusu’nun 1334 Senesindeki Harekât ve Müşehedatı • Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu • İngiltere, İtalya ve Habeş Harbi • Bolşevik Ordusunun Çekilmesinden Sonra Osmanlı Ordusunun İleri Harekâtı • Sırp-Bulgar Seferi • Osmanlı Ordusunun Taarruz Fikri • Kürt Sorunu • Ermeni Dosyası • Ermeni Mezalimi • Öğütlerim • Talim ve Terbiye Hakkında Ana Hatlar • Ülkümüz Kuvvetli Bir Türkiye’dir. • Şarkılı İbret • İktisadi Esaslarımız • Sanayi Projesi Layihası • Erkân-ı Harbiye Vezaifinden İstihbarat • İstiklâl Harbimizin Esasları • Cihan Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik? Nasıl İdare Ettik? • İttihat ve Terakki Cemiyeti
Erzurum'un bilinen ilk adı Doğu Roma (Bizans) İmparatoru II.Theodosios' a (408-450) izafe edilen Theodosiopolis' ti, şimdiki Erzurum' un yerinde kurulmuştu. IV. asır sonuna doğru Roma imparatorluğu sınırları içine alınmış ve 415 tarihinde Theodosios' un emriyle Şark Orduları Kumandanı Anatolius tarafından kurulmuştur. Urfalı Mateos' a göre bu şehir Garin mıntıkasında Fırat'ın kaynağına yakın bir yerde bulunuyordu. Belazurî. bölgeye hakim olan Ermenyakos' un ölümü üzerine yerine geçen Kali adlı karısı tarafından kurulduğu için Araplarda Kalikala (Kali' nin ihsanı) adını vermişlerdir. Belazuri Kalîkala' yı dördüncü Ermeniyye şehirleri arasında sayar ve Ermeniyye şehirlerinden biri olarak kabul eder. X. asır İslam coğrafyacıları Kalikala şehri hakkında bize malumat vererek, doğuda ev eşyasının en önemlisi sayılan Kali (halı)nın burada yapıldığım ve adını bu şehirden almış olduğunu kaydetmektedirler. Hudud alalam' ın yazarı bu şehrin müstahkem bir kalesi bulunduğunu ve her taraftan gelen gazilerin burayı nöbet tutarak koruduklarım Ve şehirde tüccarların çok olduğunu bildirmektedir. Bugünkü Erzurum adı ise, Erzen' in Selçuklular tarafından fethedilmesi üzerine ahalisinin Theodosiopolis' e (Kalikala=Karin) göç etmelerine müteakip bu şehre Erzen ve Türk hâkimiyetinin ilk safhalarında bu adın sonuna, Meyyafarikin (Silvan) ile Siirt arasındaki Erzen' den ayırmak ve Anadolu'ya ait olduğunu belirtmek üzere Rum kelimesi ilave edilerek, Erzen al-Rum denilmesinden kaynaklanmıştır. Selçuklular tarafından Erzurum'da basılmış paraların üzerinde şehrin adı Arzan al-Rum şeklinde yazılmıştır.Tarih Öncesi ÇağlarErzurum ve çevresi özellikle son Kalkolitik ve Eski Tunç çağından itibaren yoğun iskana ve siyasi olaylara tanık olmuştur. Bunun sebebi en eski çağlardan beri önemli ticari ve askeri yolların kavşak noktasında yer almaşı, zengin akarsu ağım bünyesinde bulundurması ve doğal savunma zeminine sahip olmasıdır. Çevredeki sert iklim şartlarına rağmen.dağ silsileleri ve akarsu boylarındaki verimli ovalar tarıma ve bilhassa hayvancılığa uygun bir ortam oluşturmuştur. Karaz, Pulur ve Güzelova kazılarının tanıklığında, yaklaşık altı bin yıldan beri çevredeki yaşama biçiminin devam ettiği söylenebilir. Bölgede M.Ö. IV. binden itibaren çok kuvvetli bir kültür birliğinin olduğu da ortaya çıkmıştır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA ERZURUM'DA
İstanbul Hükümeti, İtilaf Devletleri'nin baskıları sonucu, Anadolu'da asayişi sağlamak amacıyla ordu müfettişlikleri teşkil etli. Bu tasarı gereğince. Doğu Anadolu' da ki 9. Ordu Müfettişliğine Mustafa Kemal Paşa tayin edildi. Mustafa Kemal Paşa' ya verilen talimata göre, Trabzon, Erzurum, Sivas, Van Vilayetleriyle Erzincan ve Canik müstakil livalarına gereken emirleri verebileceklerdir. Mustafa Kemal Paşa' ya verilen bu geniş talimattan da anlaşılacağı üzere, O' nun görevi yalnızca Samsun ve havalisindeki asayişsizliğe son vermenin ötesinde idi. Anadolu' ya ayak basar basmaz yapmaya başladığı işlerde bunu ortaya koymaktadır.
Mustafa Kemal Paşa 3 Temmuz 1919'da Erzurum'a geldi, ilk karşılama merasimi Erzurum'un batısında on yedi kilometre uzaklıktaki Ilıca' da yapıldı.
Mustafa Kemal Paşa Erzurum'a gelişinin ertesi günü 4 Temmuz'da Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni ziyaret etti.
Mustafa Kemal Paşa, 5 Temmuz 1919'da yakın arkadaşları ile bir toplantı yaptı. Toplantı-ya Karabekir Paşa, Rauf Bey, Eski Vali Münir, Süreyya, Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kazım, Kurmay Binbaşı Hüsrev, Binbaşı Refik, M.Müfit Beyler katılmışlardı. Toplantıda bulunanlar, Mustafa Kemal Paşa' ya sonuna kadar yardım edeceklerine, onu lider olarak kabul ettiklerine dair söz verdiler.Ermeni Meselesi1.Dünya Savaşında Erzurum, istilacı Çarlık Rus Ordusunun ilk hedefi üzerindeydi. Osmanlı Ordularının hezimeti üzerine, önlerinde ciddi bir engel görmeyen Rus Ordusu, General Yudeniç'in komutasında Erzurum'a doğru ilerledi. Erzurum 16 Şubat 1916 da Ruslar tarafından işgal edildi. 1917 yılında Rusya'da Çarlık rejimi yıkılmış, Bolşevikler ülkede duruma el koymuşlardır. Rusya'da bu yönetim değişikliği üzerine Ruslar, işgal ettikleri Doğu Anadolu Bölgesini boşaltarak ülkelerine dönmeye başlamışlardır. Ancak Doğu Anadolu'da Ermenistan hayaliyle yaşayan Ermeniler süratle silahlanarak, Erzurum ve çevresinde soykırıma giriştiler. Erzurum Rus II. Topçu Kale Komutanı olan Twerdo Khlebov, Ermenilerin bu kanlı hareketlerine sadece seyirci kaldı.Erzurum ve çevresinde Türklere uygulanan soykırımı Taşnak Generali Antranik yönetmiştir. 2 Mart 1918 tarihinde Erzurum Merkez Kumandanlığına tayin olunan General Antranik Alaca, Tepeköy. Ilıca, Yeşil yayla katliamlarında aktif rol oynamış, binlerce insanın hayatına acımasızca son verdirmiştir. Ayrıca Erzurum ve çevresindeki Türk soykırımında Fransız asıllı Ermeni Albayı Morel, Divan-ı Harp üyesi Sohumyan, Muratyan, Dr. Azeryef ve Dr. Karakin Pastırmacıyan görev almışlardı.1918 yılının Şubat ve Mart aylarında bu tarihi şehir insanıyla, medeniyetiyle, kültür varlıklarıyla ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. Şehrin her mahalle ve şose yollarında, çarşılarda Ermeni çete noktaları kurulmuştu. Yol yaptırmak bahanesiyle toplu halde götürülen insanlar Kars kapı ve Yanık dere bölgelerinde, senelerce ekmeğini bölüştüğü Ermeni canileri tarafından şehit edilmişlerdir.Sonra Erzurum Garnizonlarında bulunan Ermeni askerleri evlere saldırarak yağma, öldürme, ırza geçme gibi muameleleri yapmaya başlamışlardır. Erzurum'a giren Türk birlikleri şehir içinde 2127 şehit defnetmişler, ayrıca Kars kapıda da 250 ceset bulmuşlardır. Türk-Ermeni ilişkilerini tarihi perspektif içerisinde incelediğimizde, bölgede Türk insanıyla birlikte yaşamış, kapı komşusu olmuş Ermeni'nin ihaneti açıkça ortadadır. Milleti Sadıka diye adlandırılan Ermenilerin Aşkale, Tazegül, Cinis, Alaca, Ilıca, Tepeköy, Erzurum-Merkezde; Yanık dere, Kars kapı, Ezirmikli Osman Ağa ve Mürsel Paşa konakları, Yakutiye Kışla hamamı, Yeşil yayla, Hasankale-Tımar, Köprüköy, Horasan da yaptıkları insanlık dışı katliamlar sonunda Türk Milleti'nin hafızasında "Yerli Gavur" olarak unutulmayacak bir iz bırakmıştır.Kazım Karabekir Paşa, 12 Mart sabahım şöyle dile getiriyordu: "Erzurum'da halk göz yaşları içinde kimi babasını, kimi karışım yakılmış yada süngülenmiş buluyor, saçlarım yoluyordu, sokaklarda canlılıktan bir iz bile kalmamıştı. Yerlerde çocuk, kadın ve yaşlılar kanlar içinde yatıyordu." Ermenilerin yalnız son gece (11-12 Mart 1918) 3000 Müslüman Türk'ü öldürdüklerini, Erzurum'daki Rus Yarbayı Twerdo- Khelebof anılarında ifade etmiştir. "Demiryolu istasyonun da sanki bir mezarlık ölülerini dışarıya çıkarmıştı. Cenazeler arasından geçerek feci duruma gözlerimizle şahit olduk. Bilhassa Tahtacılar semtinde karşılıklı yer alan Osman Ağa ve Mürsel Paşa konaklarına doldurulup yakılan ve katledilen Erzurumlular insanı titrediyordu."Erzurum'da resmi belgelere göre 9563 yerli Türk ahali Taşnak Ermeni çeteleri tarafından şehit edilmiştir.12 Mart 1918 günü Türkün kalbi olan Erzurum'un esaretten hürriyete, ölümden hayata kavuştuğu bir gündür. 12 Mart 1918 de Türk Hükümeti, Doğuda ki güzel toprakları, yüksek dağları mert kanıyla sulayarak, düşmana göğüs geren Erzurum'u karanlık bir günden kurtardığının yıl dönümüdür.12 Mart 1918 tarihi Erzurum kalesinin beklediği kutsal sabahtır. 84 yıl önce bir 12 Martta zamanın saygısı altında kalan, hatırladıkça kanayan bir yara içimizi sızlatır, sevincimizi göz yaşlarımızın ıslaklığı, mutluluğu kederimizin hüznü, Hürriyetimizde kanımızın pahası, yaşamımızda Türk olmanın gururu, bayrağımızda varlığımızın manası vardır ve saklıdır, işte 12 Mart kutlu günümüzün bizlere hatırlattıkları bu duygu ve fikirlerdir.ERZURUM KONGRESİ - (23 TEMMUZ - 7AĞUSTOS 1919)Erzurum Kongresi, I. Dünya Savaşı’nın uğursuzluğunu acımasız maddeleri ile tamamlayan Mondros Mütarekesi’nin (30 Ekim 1918) uygulanmaya başlandığı tarihlere rastlamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun imzalamak zorunda kaldığı mütarekenin 24. Maddesi: “Vilâyat-ı Sitte’de karışıklık çıktığı takdirde, bu vilâyetlerin herhangi bir kısmının işgal hakkını İtilâf Devletleri muhafaza ederler” şeklinde düzenlenmişti. Söz konusu vilâyetler: Erzurum, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas vilâyetleridir ve mütareke belgesinin İngilizce olan metninde bu vilâyetler “Ermeni Vilâyetleri” olarak ifade edilmiştir. Bu durum, öteden beri varlığı hissedilen Ermeni tehlikesini tekrar gündeme getirmiş ve meseleye yönelik duyarlılık ilk olarak kendini, İstanbul’da, “Vilâyat-ı Şarkıyye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti”nin kurulmasıyla göstermiştir.(Aralık 1918) Daha sonra Mart 1919’da Erzurum’da bu cemiyetin bir şubesinin açılmasıyla beraber bölgedeki teşkilatlanmanın öncülüğü yapılmış, bundan sonra Erzurum, Milli Mücadele’nin temellerinin atıldığı önemli merkezlerden biri haline gelmiştir. Şehrin Ermenilere verileceği söylentileri bir panik havası yaratmış, bu ortamda halk cemiyete sıkı sıkıya bağlanıp bölgenin ve vatanın kurtuluşu için çare yolları aramaya başlamıştır. Bu süreç içerisinde toplanan Erzurum Kongresi, savaşlar, antlaşmalar ve mücadelelerle uzayıp gelen tarih zincirinin önemli bir halkasını oluşturmuştur.Kongre, Erzurum Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye ile Trabzon Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetlerinin ortak girişimleriyle 23 Temmuz (Çarşamba) – 7 Ağustos (Perşembe) 1919 tarihleri arasında Nutuk’ta belirtildiği gibi çalışmalarını 14 günde tamamlamıştır. Mustafa Kemal ve Rauf Beyler’in Kongreye Erzurum (merkez) delegeleri olarak katılabilmeleri için Emekli Binbaşı Kazım (Yurdalan) ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucularından Cevat (Dursunoğlu) Bey, delegelik haklarından vazgeçmişlerdir.Kongrenin ilk günü yapılan oylama ile Mustafa Kemal Paşa, Kongre başkanı seçilmiştir. Mustafa Kemal yaptığı açılış konuşmasında, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu, dünyanın çeşitli yerlerinde milli bağımsızlık uğruna yapılan mücadeleleri anlatarak bağımsız, milli bir iradenin Anadolu’dan çıkacağını ve bunun millete dayanması gerektiğini belirtmiştir. Yoğun çalışmalardan sonra 7 Ağustos’a kadar süren kongre, aynı gün Heyet-i Temsiliye seçimlerini yapmış, 9 kişilik heyetin başına Mustafa Kemal getirilmiştir. Böylece milli mücadelenin ilk siyasi kuruluşu da oluşturulmuştur. Kongre sonunda yayınlanan beyannamenin giriş kısmında: Aydın Vilâyetinde Yunanlıların, Kafkasya’da Ermenilerin, Karadeniz’de Rumların Müslüman ahaliye yaptığı zulümlerden, milleti parçalanma tehlikesi karşısında gören Doğu Anadolu halkının kurduğu cemiyetler vasıtasıyla Erzurum Kongresi’ne katıldığından ve kongrenin yayınlanan kararları aldığından bahsedilmiştir. Kongrede alınan kararlar şu şekilde özetlenebilir: Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür ayrılık kabul edilemez; İşgal ve müdahaleler sonucu Osmanlı Devletinin dağılması halinde millet tek vücut olarak yurdunu savunacaktır; Vatanın bağımsızlığını korumaya İstanbul Hükümeti’nin gücü yetmediği takdirde, geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet milli kongre tarafından seçilecektir; Kongre toplantıda değilse bunu Heyet-i Temsiliye üstlenecektir; Kuvâ-yı Miliyeyi etken ve milli iradeyi hakim kılmak esastır; Hıristiyan azınlıklara siyasî hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez; Manda ve himaye kabul edilemez; Milli Meclis’in hemen toplanmasını ve hükümet işlerinin meclis denetiminde yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktır.Erzurum Kongresi’nin amacı, sadece doğu bölgesinin bütünlüğü değil, 30 Ekim 1918’deki sınırıyla “Vatanın bütünlüğü” idi. Bağımsızlık ise, yine bütün Türk milletinindi. Bu gayenin ilk adımı Erzurum Kongresi’nde atıldı. Kongrenin kabul ettiği kararları, belirlediği hedefleri, çizdiği stratejiyi iyi tahlil etmek gerekir. Kongrenin benimsediği hedefler, Türk Milli mücadelesinin de gerçekleştirmeye çalıştığı milli hedeflerdir. Milli Mücadele hareketinin siyasal temeli olan “hukuk-ı milliye” ilk olarak bu kongrede dile getirilmiştir. Kongrenin kabul ettiği kararlar ise milli bağımsızlık savaşımızın programı olarak ele alınmış, belirlediği hedefler gerçekleştirilmiştir. 28 Ocak 1920’de Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Misâk-ı Milli adıyla kabul edilip, 17 Şubat 1920’de bütün dünyaya ilân edilen programın esasları Erzurum’da, bu kongrede belirlenmiştir. Kongre, temsil ettiği fikir ve prensiplerle, sağladığı yetkiler bakımından Milli Mücadele hareketinin tarihi bir hareket ve çıkış noktasıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle; “Tarih şüphesiz bu kongreyi ender ve büyük bir eser sayarak bağrına basacaktır.”
Kazım Karabekir PaşaMUSA KAZIM KARABEKİR - (1882-1948) Musa Kâzım, 1882’de İstanbul’da doğdu. Aslen Karaman’ın Gafariyat kasabasındandır. Babası Mehmet Emin Paşa’dır. Fatih Askeri Rüştiyesi’ni ve ardından Kuleli Askeri İdadisi’ni bitirdi. 14 Mart 1900’de Harp Okulu’na girdi. 6 Aralık 1902’de Mülazım-ı Sani (Teğmen) rütbesiyle piyade sınıfının birincisi olarak Harp Okulu’ndan mezun oldu. Erkân-ı Harp (Kurmay) sınıfına ayrılarak Harp Akademisi’ne başladı. 5 Kasım 1905’de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Akademi’yi de birincilikle bitirdi. 10 Aralık 1905’de Edirne’deki II. Ordu’ya atandı. 11 Ocak 1906’da III. Ordu’ya verildi. 13.Seyyar Topçu Alayı, 15. Süvari Avcı Taburu’nda ve Manastır Mıntıka Komutanlığı Erkân-ı Harbiyesi’nde bulundu. Bu dönemde Kâzım Bey İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi. Eşkıya takibinde bulundu. 19 Ağustos 1907’de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. 6 Eylül 1907’de İstanbul Harp okulu Tabiye Öğretmen Yardımcılığı’na atandı. 19 Kasım 1908’de Edirne’deki II. Ordu’nun Nizamiye 3. Piyade Tümeni Kurmaylığı’na tayin olundu. 31 Mart Vakası, yani 13 Nisan 1909’da meydana gelen olay üzerine Hareket Ordusu’na katılarak; Mürettep 2. Fırka’nın Kurmay Başkanı olarak İstanbul’a geldi. 1 Nisan 1910’da Arnavutluk Ayaklanması’nı bastırmak için oluşturulan Mürettep Kolordu da Birinci Şube Müdürü ve 15 Ocak 1911’de 10. Edirne Tümeni Kurmay Başkanlığında görevlendirildi. 28 Nisan 1911 günü Harbiye Nezareti’ne verdiği dilekçe ile aile adları olan Karabekir’i yazışmalarda kullanmaya başladı. 9 Nisan 1912’de ek bir görevle vekaleten Bulgar Hududu Edirne Kısmı Komiserliği’ne atandı. 27 Nisan 1912’de Binbaşı oldu. Birinci Balkan Savaşı sırasında Bulgarlara karşı Edirne’yi savunan 10.Tümen’in Kurmay Başkanı iken 22 Nisan 1913’te esir düştü. İkinci Balkan Savaşı sırasında 29 Eylül 1913’te esaretten kurtuldu. 2 Aralık 1913’te Balkan Savaşı sırasında Rusya tebasının uğradığı zararın tespit için oluşturulan Türk-Rus ve Bulgar Karma Komisyonu’na Türk temsilcisi olarak katıldı. 11 Ocak 1914’de Genelkurmay İstihbarat Şubesi Müdür Yardımcılığı’nda görevlendirildi. 3 Ağustos 1914’te Genelkurmay İstihbarat Şube Müdürü tayin edildi. 7 Aralık 1914’te Kaymakam (Yarmay) rütbesine yükseltildi. 6 Ocak 1915’te Mürettep I. Kuvve-i Seferiye Komutanı olarak İran Harekâtı’na memur edildi. 6 Mart 1915’te Beşinci Kolordu 14. Tümen Komutanlığı’na atanarak Marmara ve Karadeniz kıyılarının tahkimatı ile görevlendirildi. Tümeni bir süre sonra Çanakkale Cephesi’ne gönderildi. 26 Ekim 1915’te İstanbul’daki I. Ordu Kurmay Başkanlığı’na atandı. 10 Kasım 1915’te 6. Ordu Kurmay Başkanı olarak Irak Cephesi’ne gönderildi. 14 Aralık 1915’te rütbesi Miralaylık ’a (Albay) yükseltildi. 24 Nisan 1916’da 18. Kolordu Komutanı ve 8 Nisan 1917’de becayişen Kafkas Cephesi’ndeki 2. Kolordu Komutanı olarak görevlendirildi. 27 Aralık 1917’de Erzincan karşısındaki I. Kafkas Kolordusu Komutanlığı’na memur edildi. Buradaki görevinde ağır kış şartları altında fedakârlıkla ilerleyerek, Rus subaylarıyla takviye edilmiş Ermeni kuvvetleri ve çetelerinin bütünüyle bozgunu sırasında; 1918 yılının 13 Şubat’ında Erzincan’ı, 12 Mart’ında Erzurum’u 13 Mart’ın da Pasinler’in Merkezi Hasankale’yi kurtardı. Sonrada, 1914 hududunu aşarak; 5 Nisan’da Sarıkamış, 25 Nisan’da Kars’taki hâlâ halkımız arasında “Kırk Yıllık Karagünler” diye acı hatırası anlatılan istilâ esaretine son verdi. 28 Temmuz 1918’de Mirlivalığa (Tümgeneral) yükseltildi. 23 Aralık 1918’de Tekirdağ’daki 14. Kolordu Komutanlığı’na atandı. 2 Mart 1919’da merkezi Erzurum olan 15. Kolordu Komutanlığı’na tayin edildi. 21 Temmuz 1919’da 3. Ordu Müfettiş Vekili olarak görevlendirildi. 23 Temmuz-7 Ağustos 1919’da çalışmalarını yürüten Erzurum Kongresi’nin toplanmasında büyük katkıları oldu. 16 Kasım 1919’da Temsil Heyeti’nin düzenlediği komutanlar toplantısına katıldı. 14 Ocak 1920’de Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından Şark Cephesi Komutanlığı ile görevlendirildi. 23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi Birinci Devresi’nde Edirne Milletvekili olarak meclise girdi. Bu sıfatı üzerinde kalmak kaydı ile Kolordu Komutanlığı’na devam etti. 6 Mayıs 1920’de Erzurum Vali Vekili oldu. 13-14 Haziran 1920’de Ordu Komutanı yetkisi ile Şark Cephesi Komutanlığı’na atandı. 28 Eylül 1920’de Ermenilere karşı taarruzu başlattı. 30 Ekim 1920’de Göle ve Kağızman’dan sonra Kars’ı ikinci defa kurtardı.31 Ekim 1920’de Feriklik (Korgeneral)’liğe yükseltildi. 7 Kasım 1920’de Gümrü’ye girdi. 3 Aralık 1920’de Büyük Millet Meclisi Murahhası olarak Gümrü Muahedesi’ni imzaladı. 10 Ekim 1921’de biten Kars Konferansı’na Türkiye Baş Murahhası olarak katıldı ve başkanlık etti. 13 Ekim 1921’de Kars Antlaşması’nı imzaladı. İstiklâl Harbi’nin zaferle bitmesinden sonra 15 Ekim 1922’de Ankara’ya geldi. Edirne Milletvekili sıfatı ile meclise devam etmeye başladı. 17 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’ne başkanlık etti. Büyük Millet Meclisi’nin ikinci devresinde İstanbul Milletvekili seçildi. 21 Ekim 1923’te merkezi Ankara’da bulunan Birinci Ordu Müfettişliği’ne atandı. 26 Ekim 1924’te Ordu Müfettişliği’nden istifasını bildiren dilekçesini Milli Müdafaa Vekâleti’ne gönderdi. 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı ve bir süre sonra Genel Başkanı seçildi. Gazi’ye İzmir’de suikast ile ilgili olarak İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandı ve beraat etti. 5 Aralık 1927’de ordu açığında iken emekli edildi. Uzun bir süre politikadan uzaklaştı. Halil Ethem Eldem’in vefatı ile boşalan İstanbul Milletvekilliği’ne 1939 yılında 1374 reyle seçildi. 1943-1946’da yine milletvekili olarak yerini korudu. 5 Ağustos 1946’da TBMM Başkanlığı’na seçildi. 26 Ocak 1948’de Ankara’da öldü. ALDIĞI NİŞAN, BERAT VE MADALYALARKâzım Karabekir Paşa, başarılı askerlik yaşamı sırasında, Altın Maarif, beşinci Rütbeden Mecidi, Dördüncü Rütbeden Osmani, Muharebe Gümüş Liyakat, Harp Alman İkinci Rütbeden Kron dö Broş Kılınçlı, Avusturya’dan İkinci Sınıf Salip; Alman Demir Salip, Muharebe Gümüş İmtiyaz, Muharebe Altın Liyakat, Kılınçlı İkinci Mecidi, Kılınçlı İkinci Rütbeden Osmanî, İstiklal Madalya ve Nişanları ile ödüllendirilmiştir. ESERLERİBulgarca, Almanca, Fransızca ve Rusça dilerini bilen Kâzım Karabekir’in çok çeşitli konularda yazdığı bazı eserler şunlardır: • İstiklâl Harbimiz, I-II • İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkânı • Birinci Cihan Harbi, I-IV • Paşaların Hesaplaşması • Paşaların Kavgası • Ankara’da Savaş Rüzgarları • Gizli Harp İstihbarat • 1885 İsyanı ve Bulgar Harbi • Birinci Kafkas Kolordusu’nun 1334 Senesindeki Harekât ve Müşehedatı • Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu • İngiltere, İtalya ve Habeş Harbi • Bolşevik Ordusunun Çekilmesinden Sonra Osmanlı Ordusunun İleri Harekâtı • Sırp-Bulgar Seferi • Osmanlı Ordusunun Taarruz Fikri • Kürt Sorunu • Ermeni Dosyası • Ermeni Mezalimi • Öğütlerim • Talim ve Terbiye Hakkında Ana Hatlar • Ülkümüz Kuvvetli Bir Türkiye’dir. • Şarkılı İbret • İktisadi Esaslarımız • Sanayi Projesi Layihası • Erkân-ı Harbiye Vezaifinden İstihbarat • İstiklâl Harbimizin Esasları • Cihan Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik? Nasıl İdare Ettik? • İttihat ve Terakki Cemiyeti
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)